Dinlerin faydaları nelerdir?

Serdar Kuş
4 min readMay 25, 2024

--

Merhaba, bu yazımda dinlerden bahsedeceğim. Ama çoğu dinci olmayan içeriklerin aksine bu kez dinlerin faydalarından bahsetmek istiyorum. Ama önce tanımı netleştireyim biraz. Dinlerden kastım klasisist teolojiler, hatta ibrahimi dinler. Yoksa din çok geniş bir konu ve benim de bir dinim var.

Bilim ve din sıklıkla tarihte karşı karşıya gelmiştir. Dincilere göre daha rasyonel akıl yürütmesini beklediğimiz bilim insanları, ama aptal oldukları için, ama politik doğruculuk sebebiyle, ama bilinçaltı bir korku sebebiyle dinlere safsata deyip geçmişlerdir. Tabi ki istisnalar da var aralarında, Sigmund Freud gibi. Aşağılarda değineceğim Freud’a biraz daha.

Şayet dinler bu arkadaşların dedikleri gibi gerçekten safi bir safsatadan ibaret olsalardı bir şekilde tarih olmaları gerekiyordu. Demek ki faydacı olabilecek bir takım özellikleri var ki insanlar halen dinlerden vazgeçmedi. Ben bu konulara odaklanacağım. Ki bence bilim dünyasının da dinleri daha iyi tanıması gerekiyor. Yoksa dinciler bunları tarihin başından beri yaptıkları gibi en az bir 1000 yıl daha s*kmeye devam edecekler bence. Nerede dinleri hafife alan bir bilim insanı bir entellektüel varsa onun ben amk. Bu amk.larıma söversem belki dikkatlerini çeker de bir iki tanesi okur, aklını başına alır amk. salakları. Neyse adabımızı bozmayalım..

Dinlerin en büyük faydacı özelliği, içerikleri itibariyle aslen birer politika olmalarıdır. Tıpkı politikacılar gibi yalan vaatlerde bulunurlar, politikacılar gibi kitleleri kontrol etmek isterler. Ancak bu politikalar aynı zamanda insanların birbirlerini öldürmesine engel olmuş ve medeniyet gelişebilmiştir. İlkel insanın bir diğerinin canına kast etmemesini sağlamanın tek yolu da onu korkutmaktan geçer. Dinler bu görevi başarıyla yapmıştır.

Ancak bazı araçlar vardır. Bir yere kadar lazımdır, bir yerden sonra da artık sadece çöp olurlar. Uzaya çıkan eski roketlerin teker teker yakıt tanklarını atması gibi. Dinler ve medeniyet ilişkisi de böyle, bir yere kadar lazımdı ama şimdi artık yok edilmesi gerekiyor. Ancak bir problem var. Bizim yakıt tankı takıldı bir yere ve ayrılmıyor (: Bunu başaramazsak roket düşecek ve başarabilmemiz için yakıt tankını daha iyi tanımamız, rokete nerelerinin takılacağını bilmemiz gerekiyor. “Ayrılır o” demekle olmayacak çünkü.

Peki bu politika neden bu kadar başarılı oldu? Bunun sebebi de yaşam dediğimiz trajediyi hafifletmesi, hayatı yaşanılabilir hale getirmesidir. Bu yönüyle uyuşturucu benzetmesine katılıyorum.

Dinlerde dikkat ederseniz bir ikinci veya üçüncü kişi vardır, günahları affeder, bireyin yerine o günahların cezasını çeker, veya günahlar öylece affedilir. Çünkü insan doğar, büyürken hatalar yapar ve sonradan pişman olur vicdanın pençesine düşer. Dinlere yönelen insanların ana meselesi tam olarak cennet veya cehennem de değildir aslında, yaşamayı bir azap haline getiren vicdan yükünden kurtulma istencidir ve bu yüklerin sırtlarından indiğini gerçek zamanlı olarak hisseder deneyimler. Cennet ve cehennem inançları da bu gerçeküstü gibi görünen deneyimler sayesinde perçinleşir. Muh-te-şem mekanik.

Şimdi sözüm ona kendilerince dinlerle mücadele edenler ne yapıyor onlara değiyeyim kısaca; Kutsal kitaplardaki metinlerde bulunan çelişkilere dikkat çekip buradan kendilerine bir alan açmaya çalışıyorlar genelde. İşte falan ayette şöyle deniyor, oysa bu durum öyle değil. Yok şurada şiddet var, burada kadını kesin yazıyor gibi şeyler.

Kardeşim adam gökten koyun indiğine inanmış, dünyanın 7 günde yaratıldığına inanmış, Musa’nın asasıyla denizi yardığına inanmış, kuşların gagasına aldıkları taşlarla ordu yok ettiklerine inanmış. Sence bunlara mı takılacak? Bunların hiçbirisi işe yaramaz. Ben de koyu müslümanken çok denk geldim böyle şeylere. Ama ilk şüphe tohumları bir camideki imam sebebiyle olmuştu. Japon tusunamisinde ölen insanlara lanetler eden eminönü yeni camii imamıydı gerçek manasıyla beni şüpheye iten. Şüphem yine dinin kendisi değildi aslında, o güruhun içinde olmaktan iğrenmiştim. Böyle bir şey var karşınızda işte, böyle bir savunma var.

Diğer yandan medeniyetin yaratığı estetik de büyük oranda dinlerden beslenmektedir. Aşağıdaki içerikte konuyu detaylı olabilecek şekilde irdeliyorum.

Peki ne yapmak lazım?

Çözüm için pek çok farklı teori üretilebilir. Ben sadece buraya kadar neyi yapmamamız gerektiğini açıklamaya çalıştım. Dinleri hafife alma yanılgısından kurtulmalıyız, burası kesin.

Şimdi sıra benim ürettiğim çözüme geldi.

Yukarıda Freud’dan bahsedeceğimi söylemiştim. Bunu ya kitaplarından birisinde yazmıştı veya yine başka bir bilim insanına yazdığı bir mektupta belirtmişti, şu an tam olarak hatırlayamadım. Ama özetle şunu diyordu Freud; “Dinlerin yalan olduğunu, tanrıların olmadığını ispatlayabilsek bile, bunu yapmamamız gerekiyor. Dinler sevsek de sevmesek de medeniyetin bel kemiklerinden birisidir, dinleri yok etmemiz medeniyetin belini kırmamız anlamına gelir.” Bilgece. Ben de Freud’a katılmakla beraber bir ekleme yapmak istiyorum: “Dinleri ancak başka bir din yok edebilir”.

Ancak bu yok edici din öyle bir din olmalı ki, hem mevcut dinlerin barındırdığı çelişkilerden uzak olmalı ve bilim ile çelişmemeli, rasyonel olmalı, hem de katili olacağı dinlerin faydacı özelliklerini barındırmalıdır. İşte benim yarattığım Yanlışlabilir Tanrı bu özellikleri barındırabilen bir felsefe, bir yeni nesil din. Ancak yine aynı sebeplerden bunu basit bir şekilde bunu ifade etmenin bir yolu yok, veya ben bulamadım.

Yazıyı buraya kadar okuyan dini bütün arkadaşım, buradan aşağısı da senin için. Muhtemelen az buçuk şüpheler var içinde, ama bu düşüncelerin üzerine gitmeye de korkuyorsun biliyorum. Hepsini yaşadım. Bu kolay olmayacak, şüphenin üzerine giderken şimdiye kadar inşaa ettiklerin teker teker yıkılacak. Ta ki kendini yeniden inşaa edene kadar rahat edemeyeceksin. Senin için hangisi önemliyse ona göre hareket et. Böyle yalanlarla mutlu mesut yaşamak mı, yoksa acı da olsa gerçeklerin farkında olmak mı? Bu soruyu sor kendine ve ona göre hareket et.

Bir hikayeyle bitireyim. Bir tiyatro oyunu izliyorsunuz, ama sahnede yaşananlar bir temsil değil gerçek olsun. Bir karakter var sürekli mutlu. Ama etrafında bir sürü kişi var, sopalarla kendisine vuruyor. Ama karakterimiz kendisine vurulan her sopanın gelecekte kendisine verilecek bir ödül için olduğuna inanıyor. Bu yüzden canı acısa da yüzü gülüyor ve karşı koymuyor. Ancak bir süre sonra sopalara daha fazla dayanamıyor ve ölüyor.

Şimdi ölen karakter kandırılmış mıdır? Evet. Ama bunun kendisi için bir önemi var mıdır? Hayır, çünkü ölmüştür. Peki hayattayken mutlu mudur? Kısmen, evet. Peki karşı gelse daha mutlu mu olacaktır yoksa mutsuz mu? Muhtemelen daha mutsuz ölecekti, ama belki de sopaları savuşturacaktı, bilemeyiz?

İşte yaşadığınız şey bu hikayeye çok benziyor arkadaşlar. Seçim size ait. Hepinize sevgiler.

--

--