Utanç Manifestosu

Serdar Kuş
4 min readOct 15, 2024

--

İtilip kakılması gereken, korkulması gereken bir duygu değildir utanç. Tam aksine, utanç bizi özel varlıklar yapan bir yeteneğimiz, kendi gerçeğimizle bizi yüzleştiren bir aynadır. Evrensel ahlâk pusulasının yol göstericisidir.

Dünyada bir çocuğa veya kadına yönelik şiddet haberlerini duyduğumuzda; açlıktan kıvranan insanların, sokakta perişan halde bir çocuğun varlığına tanıklık ettiğimizde utanç duymalıyız. Bu duygu, yalnızca bireysel bir sorumluluk duygusu değil, insanlığın ortak vicdanına bir çağrıdır. Çünkü şiddet, tecavüz ve sömürü sadece birkaç kişinin değil, hepimizin omuzlarında bir yüktür. Bu suçlar, onları mümkün kılan ve destekleyen bir kültürün, bir toplumun ürünüdür. Kültür, sadece birkaç bireyin değil, hepimizin ortak üretimidir.

Ama burada durmalıyız. Utanç, bu kültürel düzenin kölesi olmak mıdır yoksa bireysel özgürlüğün ve sorumluluğun farkına varmak mı? Nietzsche’ci anlamda üstinsan, böylesi bir utancı sadece hisseden değil, onu dönüştüren kişidir. Üstinsan, geleneksel ahlaki değerleri sorgulayan, yeni değerler yaratan bir figürdür. Eğer utanç, insanı içe kapanmaya ve zayıflatmaya değil, onu kendini aşmaya itiyorsa, işte o zaman bu utanç bir araç haline gelir. Bireyin kendini aşma süreci, acılıdır ve zorlayıcıdır; ama bu acı, varoluşun zorunlu bedelidir.

En çok da siz utanmalısınız her şeyin farkında olan, tüm neden sonuç ilişkilerinin farkında olan entelektüeller ve düşünce insanları. Korkunuz kalbinizin sesine baskın geldiği için utanmalısınız. Kısacık hayatınızda bir korkak olarak yaşamayı seçtiğiniz için kendinizden utanmalısınız. Konfor düşkünlüğünüz vicdanınızın sesine galip geldiği için utanmalısınız. Size bahşedilen ayrıcalıklı hayatın hakkını veremediğiniz için doğadan veya inandığınız tanrıdan utanmalısınız..

Ama yaşıyorsanız hiçbir şey için geç değil, hala utanabilir üzerinizdeki bu yükten kurtulabilirsiniz.

Utanç sevimsiz bir duygudur. Bizi suçlu hissettirir çünkü. Bu yüzden sevmeyiz bu duyguyu, iteriz. Utanır gibi olursak şayet, hemen birkaç savunma argümanı üretiriz motor düşünce tepkisi olarak. Bu geçici olarak işe yarar, utanç uzaklaşır ve bu bizi rahatlatır. Ama gerçekler gerçek oldukları için olduğu gibi yaşamaya devam ederler ve farklı şekillerde tekrar tekrar çıkarlar önünüze ömrümüzün sonuna kadar.

Utanç üstün insanın bir özelliğidir.

Bayağı insan utanmak istemez, sorumluluk almaz. Tıpkı hayvanlar gibi hayatı boyunca nasıl rahat edecekse o şekilde yaşamayı tercih eder. Vicdani etik ve ahlâki değerleri daha sonra gelir. Dünyanın en şiddetli zulmü de olsa mevzu bahis, yine kendi çıkarına göre hareket eder. Çünkü vicdanı da bayağıdır.

Bayağı insan, utancı reddeder, çünkü sorumluluk almak istemez. Sürünün bir parçası olarak, sadece kendi rahatını düşünür. Vicdanı da onun için bir rahatsızlıktır; bir yükten ibarettir. Bayağı insan, ahlaki değerleri yalnızca çıkarları doğrultusunda kullanır ve en şiddetli zulümlerde bile kişisel faydasını gözetir. Nietzsche’nin “sürü ahlakı” dediği şey budur: Birey, sürüye uyar ve kendi iradesini hiç kullanmaz. Rahatlık ve konfor, onun tek amacı haline gelir.

Üstinsan ise bambaşkadır. O, iradesini kullanarak dünyayı ve kendini sürekli yeniden yaratır. Bayağı insanın rahatlığına karşı, üstinsan kendini sürekli zorlar ve acı çekerek büyür. Onun için utanç, sadece başkalarının gözünde değil, kendi değerlerinde var olan bir eksikliğin işaretidir. Dolayısıyla, üstinsan, bu eksiklikleri fark eder, kabullenir ve dönüştürür.

Üstinsan utançla o kadar barışıktır ki, bayağı insanların yaşadığı zulümler sebebiyle de utanç duyar. Çünkü zulmün nesnesi kim olursa olsun, zulüm üstinsan için vicdani değildir ve zülmün dolaylı paydaşı olduğunun farkında olabilecek kadar bilgi işleme yeteneği gelişmiştir.

İçerikteki “üstün insan” veya “üstinsan” tanımlarını Nietzsche’ci bağlamda bir anlam olarak değil, daha çok teknik bir tanım olarak kullanıyorum. Zaten hem üstinsan hem de utanç konusunda pozisyonlarımız Nietzsche ile tam tersi.

Bayağılık cehaletle veya sosyokültürel etkenlerle de ölçülmez. Çok fakir bir insan çok aydın olabilir, sayısız kitap yazmış bir entelektüel de bayağı bir insan olabilir. Kültürün etkisi azımsanamayacak kadar yüksek olsa da asıl önemli etken herkesin sahip olduğu benzersiz karakterdir, karakterin potansiyelidir.

Vicdan ve Ahlakın Yeniden İnşası

Vicdan, bayağı insanlar için dışsal bir ahlaki baskı olabilir, ama üstinsan için vicdan, kendi içsel değerlerini yaratma sürecinin bir aracıdır. Üstinsan, kendi ahlakını yaratır ve kendi vicdanını şekillendirir. Bu, başkalarının normlarına uymaktan değil, kendi iradesini takip etmekten gelir. Vicdan, üstinsanın ahlakını yönlendiren bir içsel pusuladır, ama bu pusula dışarıdan dayatılan kurallara göre işlemez.

Bayağılık ise, insanın içsel değerlerini görmezden gelmesi, ahlaki sorumluluğu başkalarına yüklemesidir. Çok kitap okumuş bir entelektüel bile, eğer iradesiz ve sorumluluktan kaçan bir bireyse, bayağı olabilir. Çünkü bayağılık, sosyokültürel koşullardan ziyade bireyin kendisiyle kurduğu ilişkiyle ölçülür. Üstinsan, kendine karşı sorumlu olan kişidir; içindeki potansiyeli gerçekleştirerek dünyayı dönüştürmeye çalışan biridir.

Üstinsan nasıl olunur ve neden üstündür?

Utanç, ilkelliğimizden bayağılığımızdan kurtulmanın ilk adımıdır ve görece acılı bir süreçtir. Zaten hiçbir aydınlanma bir rahatlamayla birlikte gelmez, hep acılı bir süreçtir. Üstün insan seviyesi de öyle.

Üstinsan altı boş bir yücelik atıfı veya bir metafor, bir edebi yorum değildir. Teknik olarak da değişirsiniz ve üstün olursunuz. Utancı kabul edip barıştığınızda dünyayı doğayı yorumlama biçiminiz değişir. Daha önce hiç dikkate almadığınız veya görmediğiniz parametreler eklenir düşünce mekaniğinize. Farklı düşündüğünüz için, düşünme mekaniğinize eskisine göre çok daha bilgi parametresi eklediğiniz için, aynı düşünce için diğerlerine göre çok daha fazla bilgi işlediğiniz için, teknik olarak gerçekten diğerlerine göre üstün bir insan olursunuz. Eminim bu bir gün bilimsel olarak da kanıtlanacaktır.

Ama bayağı olarak da kalmaya devam edebilirsiniz. Tercih sizin. Bu konu kendinize ve yaşadığınız hayata verdiğiniz önemle ilişkili bir mesele. Şayet kendinizin veya potansiyelinizin önemsiz olduğunu düşünüyorsanız, size doğa veya Tanrı tarafından bahşedilen hayatın değersiz olduğunu düşünüyorsanız, bayağı kalmak, hayvanlar gibi yaşamak sizin için en doğru seçenektir.

Utanmaya Davet

İçinde üstinsan potansiyeli bulunan herkesi utanmaya, bu kutsal duyguyu sahiplenerek yükselmeye davet ediyorum. Biz ne kadar yükselirsek insan ırkını da o kadar yükselteceğiz. Ne kadar kalabalık olursak o kadar ilkelliği ve vahşiliği yok edeceğiz, o kadar dünyayı herkes için yaşanabilir hale getireceğiz.

Dünya bir gün kurtulacaksa şayet, bunu bayağı insanların oluşturduğu bayağı ilkel kitleler yapmayacak. Utancı sahiplenen, utancı sahiplendiği için dünyadaki tüm insanlara karşı kendisini sorumlu hisseden üstün insanlar başaracak.

--

--

Serdar Kuş
Serdar Kuş

Written by Serdar Kuş

Herkes herkesten sorumludur. Olmalıdır!

No responses yet