Noah Harari ve Dinler
Merhaba,
Bu yazımı yakın zamanda Flu TV isimli YouTube kanalı tarafından konuk edilen(muhtemelen tüm kitaplarını okuduğum) İsrailli Tarihçi ve Filozof Noah Harari üzerine ayıracağım.
Ancak odaklanacağım konu sadece din ve Harari’nin bireysel din anlayışı üzerine olacak. Aşağıya bahsettiğim içeriği bırakıyorum. İzleyip öyle devam etmenizi öneririm.
Harari ve din konusunu yan yana getirmemin sebebi de şu; Harari’nin din kavramı oldukça geniştir. Sizin benim tanımladığımız din kavramı ile Harari’nin kullandığı din aynı şeyler değildir. O kadar dramatik farklar olmasa da, Tıpkı Freud’un kullandığı “sapkınlık” ve “libido” kelimeleri gibi. Bu yüzden ne zaman Harari konuşsak bir ortamda bu meseleyi netleştirmek için çabalamışımdır. Örnek olarak günümüzde medeniyetin veriye dayalı, veriye güvenmeye dayalı büyüme stratejisine “Dataizm” der Harari ve bu bir dindir. Çünkü inançla beslenir. Harariye göre din ve inancın kendisi birebir ilişki halindedir, kitlelerin inandığı güvendiği her şey bir din olabilir.
Ama ben daha çok, dini bizim tanımladığımız şekliyle ele alırsak şayet, din ve tanrı hakkında ne düşündüğünü merak ediyordum kişisel olarak. Bu konu hakkında kitaplarında açık ve net değil çünkü yukarıda anlattığım sebeplerden. Ama bu röportajda bu meseleyi açıklığa kavuşturacak kadar ipuçları bırakıyor Harari. Canikligil’in sorduğu ilk dinler hakkındaki ilk sorusu, dinlerin ona göre hikaye olup olmadığıydı, hatta soruyu sorarken cevabın ne olacağını biliyormuş gibi bir havası vardı. Harari koyu bir ateist olsa, Celal Şengör gibi kısa bir esprili cevap verebilirdi buna, ama öyle yapmadı. Bir nefes alıp vereceği cevabı düşündü ve soruyu yine kendi geniş tanımıyla değerlendirdi. Bu cevap bence Canikligil’i biraz şaşırtmış olabilir, beklediğinden daha çekimser ve politik bir cevap verdi çünkü Harari.
Ardından dinlerdeki tezatlardan bahsedildi bir süre. Bir süre sonra Canikligil: “Birisiyle tanrı hakkında konuşurken, onunla nasıl tartışıyorsunuz? Çünkü o dinine göre sana şu doğru veya şu yanlış diyebiliyor?” diye sordu(24:33). Cevabında özetleyerek şöyle dedi Harari:
“ Çoğunlukla tartışmıyorum, yani bağlama göre değişir. İnsanlar onunla ilgili bir şey bilemeyeceğimizi söylüyorlar. Ama sonra birden diyorlar ki; Biz kadınlar hakkında nasıl düşündüğünü, onların nasıl giyinmesi gerektiği hakkındaki fikirlerini biliyoruz diyorlar. Bence problem burada. Problem soyut tanrının kendisi de değil aslında, insanların kendi özel durumlarını tanrıya bağlaması. Bu insanlarla tartışarak onları yola getirmek de imkansız. Bu böyle olmuyor. Bir hikayeyi ortadan kaldırmanın tek yolu, daha iyi bir hikaye yaratmaktır. Daha iyi, daha ilginç, daha inandırıcı alternatif bir hikayeye odaklanmanızı öneririm. Mesela ben bir gay’im ve hayatım boyunca dindar yahudilerle bu konuda tartışmalar yaşadım. Hep bana tanrı gayleri sevmez minvalinde şeyler söylerlerdi. Ben de şöyle derdim; Tanrı şayet aşk ise, neden aşktan nefret etsin?”
Buraya kadar şunu anlıyoruz; Harari net olarak bir tanrının olamayağı konusunda tavır koymuyor, mesafeli cevaplar veriyor. Ayrıca -kendisine göre- bir tanrının taşıması gereken bir vasfı da sorduğu soru vasıtasıyla açığa çıkarıyor: “Tanrı aşkı sevmelidir, aşkı sevmeyen tanrı olamaz”.
Yine verdiği cevabın içinde bilgece ettiği bir söz daha var: “Bir hikayeyi ortadan kaldırmanın tek yolu, daha iyi bir hikaye yaratmaktır. Daha iyi, daha ilginç, daha inandırıcı alternatif bir hikaye” diyor. Yani benim de kendisine katıldığım gibi, bir dinciyle, din karşıtlığı argümanlarıyla tartışamazsınız, dinleri din karşıtlığıyla yıkamazsınız. Harari’nin dediği gibi “daha iyi, daha ilginç,daha inandırıcı” bir din yaratarak bunu başarabilirsiniz.
Ben de kendimce dinler ile aramdaki mücadelede bu stratejiyi takip ediyorum ve bu amaçla diğerlerinden daha iyi, daha inandırıcı bir hikaye yarattım. Çünkü tanrının varlığını bilimsel olarak kanıtlayabiliyorum. Bu dinde tanrının bir kitap yazmasına gerek yok, çünkü kendisi ve kuralları açık ve seçiktir. Bir peygambere de gerek yok, çünkü tanrı herkes tarafından erişilir durumda, ve isteyen tanrının kendisini de deneyimleyebilir. Bu tanrı sevgiyi hiçbir şekilde dışlamayan, bilimle, insan haklarıyla çatışmayan bir tanrıdır. O tanrı, kutsal sevginin kendisidir.
Ama er olur ama geç, ama ben görürüm(sanmam), ama görmem, eninde sonunda bu din anlayışı diğerlerini yok edecek ve ben, klasik dinlerin, teolojinin yok edicisi, katili olacağım Çünkü benim hikayemin diğerlerinden daha iyi bir hikaye olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Dipnot: Burada benim ve Harari’nin bahsettiği “hikaye” tanımı, fasa fiso anlamına gelen hikaye değildir. Bu hikaye cümlesi, daha çok bir oluş tasarımı anlamını taşımaktadır. Tıpkı “filmin hikayesi” veya “falanca kişinin hikayesi” derken kullandığımız hikaye kalıbı gibi.
Aşağıda bu din ve tanrı anlayışıyla ilgili iki içerik bırakıyorum. Birincisi hikayenin çıkış noktası ve haritalanması, diğeri ise tanrısalın ispatı aşamasına ait bilimsel mekanikleri içeriyor.