Nasıl Yapmalı 2 — Protesto

Serdar Kuş
7 min readOct 12, 2024

--

Merhaba,

Bu yazımda halkın toplumsal sorunlara verdiği tepkileri ve bu tepkilerin içerdiği sorunları irdeleyeceğim ve çözüm önerileri üretmeye çalışacağım. Vereceğim örnekler ve yapacağım ölçümlerde sadece Türkiye’de yaşayan insanların verilerini kullanacağım. O yüzden bu içeriğim bilimsel içerikten daha çok politik bir içerik olacak.

Hayatımın en az 5 yılını aktif siyasi faaliyetlerin içinde içinde yürütmüş birisi olarak yazdıklarımdan özellikle genç arkadaşların fayda üretebileceğini düşünüyorum. Keyifli okumalar.

Kısa tanı

Özellikle son 10 yılda ülkedeki suç oranları dramatik olarak artmış durumda. Sadece son birkaç hafta içinde inanılmaz şeyler yaşadık üst üste. Bu durumun birkaç ana sebebi var.

  • Hükümetin ekonomi politikaları sebebiyle ülkeye giren yüksek miktarda kara para.
  • Yukarıdaki maddenin bir sonucu olarak illegal faaliyetlerin artması.
  • Kaydını kuydunu tutmadığımız Afganistan Pakistan Suriye vb. ülkelerden gelen milyonlarca göçmen.
  • Tüm bu etkenlere bağlı olarak yurt dışına göçen nitelikli insan kaynağı.
  • Hukukun siyasallaşması ve bunun sonucu olarak çöken adalet sistemi.

Bunların üzerine bir de “ekonomi deneyi” diyebileceğimiz nas ekonomisi ve sonuçları da eklenince, üzerine bir de tarihimizin en şiddetli depremlerini yaşayınca deyim yerindeyse millet olarak bir tür şoka girdik ve bence bu şok halen devam ediyor.

Olağanüstü bir durumdayız ve halk olarak artık klasisist protest yöntemleri terk edip olağanüstü durumlar için yeni stratejiler üretmemiz gerekiyor.

Mevcut yöntemler neden işe yaramıyor?

Şu anda demokrasinin bize verdiği protesto hakkı sebebiyle yapılan gösteriler maalesef bir işe yaramıyor. Bunun birkaç sebebi var;

İktidarın bu durumdaki stratejisi “halkın enerjisinin bitmesini bekle ve ne yapıyorsan devam et” metodolojisiyle ilerliyor. Sonuç da hep beklendiği gibi oluyor. Halkın enerjisi erken bitebilir veya geç bitebilir, ama enerjinin sınırlı olduğu kesin ve bu yüzden sistem hep aynı olacak şekilde çalışıyor. Narin cinayetinin sürüncemede kalmasının sebebi de bu. Halk bu konuyu konuşmayı bitirdiğinde(yani enerjileri tükendiğinde) tekrar yapmak istedikleri şeyi yapmaya devam edecekler, yani davanın kapatılmasını sağlayacaklar. Keza Sur cinayetleri ve genel olarak kadın cinayetleri ve çocuk istismarı gibi konularda da aynı mekanik işliyor. Millet 3–5 gün gösteri yaptı ve bunun karşılığında sadece kıytırık bir meclis araştırma komisyonu kuruldu. Halkın tepkisine göre muhtemelen tıpkı 15 Temmuz araştırma komisyonunun başına gelen şey gibi bu komisyon da kapatılacak bir süre sonra.

Biraz mevcut protesto gösterilerinin mekaniğini inceleyelim;

  • Protesto gösterilerimiz biçim olarak aslında Avrupai bir yapıya sahip. Ancak Avrupa ve bizim aramızda siyasi ve hukuki ahlak bağlamında uçurumlar olduğu için Avrupa’da yapılan protesto gösterileriyle bizde yapılan gösterilerin sonuçları da farklı oluyor doğal olarak.
  • Muhalefet partilerimiz ve muhalif örgütlerimiz insan ve halk öncelikli yapıdan uzaklaşmış ve varlıkları daha çok ekonomik kurumlara dönüşmüş durumda. Bu sebepten iktidar ile sıkı bir bağları var ve mevcut varlıkları amacından sapmış bulunuyor. Bu yüzden anayasa’nın en ağır ihlallerinden birisi için yani seçilmiş vekil Can Atalay’ın olması gerektiği gibi meclise getirilmesi için sınırlı göstermelik birkaç aksiyon alındı. Aynı sebepten ülke yangın yeriyken muhalif liderlerin gündeminde görece çok daha önemsiz konular var. Kısacası muhalefetin kimliği dönüşmüş durumda ekonomik zorunluluklar sebebiyle iktidar ve muhaletef birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmış durumda.

Tüm bunların sonucu olarak halk protesto gösterileri sırasında hem örgütlü bir şekilde hareket edemiyor, hem de kitlelerin eylemleri, bu eylemlerin yaşam döngüsü daha öngörülebilir hale geldiği için iktidar tarafından bu kitle hareketleri yönetilebiliyor.

Ne yapmak gerekiyor?

Bu yukarıda yazdığım mekaniğin devre dışı bırakılması ve iktidara gerçek bir baskı oluşturmak suretiyle, iktidarın protestolardan gerçekten çekinip halkın yararı için çalışmaya teşvik edilmesi teorik olarak mümkün. Ama bu hem çok kolay hem çok zor bir mesele.

Yukarıda anlattıklarım üzere kitle bazı toplumsal olaylarda tepkilerini protesto gösterileri olarak ifade edebiliyor. Ancak bu faaliyetlerin sahip olduğu sınırlı bir enerji var. Bu yüzden bir süre sonra bu faaliyetler azalarak yok oluyor ve iktidarın “halkın enerjisinin bitmesini bekle ve ne yapıyorsan devam et” yönteminin son aşaması yani devam etme süreci başlıyor. Burada yapmamız gereken bu enerjiyi tasarruflu kullanarak bu mekaniğin çalışmasına engel olmak olmalı. Birkaç örnekle konuyu zenginleştirelim;

Örnek olarak geçtiğimiz günlerde öğrenciler ve halkı oluşturan birçok kesim protesto gösterileri yaptı. Bu protesto gösterilerini oluşturan kitlenin bireylerinin motivasyonu sadece salt bir memnuniyetsizlik duygusuydu. Bu yüzden gösteriler belli saatlerde yapıldı, belirli bir süre sloganlar atıldı ve bu sayede kitle bir tür sağaltım yaşayarak bu yüklerinden geçici olarak kurtuldu. Oldukça basit ve ilkel bir mekanik, zaten bu yüzden yönetilebilir bir kitle hareketi, bu yüzden “halkın enerjisinin bitmesini bekle ve ne yapıyorsan devam et” modeli çalışıyor.

Bu yukarıda yazdığım sebeblerden bugün bu protest kitle daha çok genç arkadaşlardan oluşuyor. Bu mekaniğin ve ezici kuvvetinin henüz o kadar farkında değiller çünkü. Ancak belirli bir süre sonra yaptıklarının hiç bir işe yaramadığını anlayınca artık bu durumu idrak ediyorlar ve umutları kırılıyor. Benim defalarca düştüğüm bir çukur bu. Ama inatçı yapım sebebiyle bir şekilde bu durumdan kurtulup ayağa kalkabildim ve tavrımı sürdürebildim. Ama çoğu kişide bu böyle olmuyor. Bir raddeden sonra eski politik tavırlarını terk ediyor insanlar. Bu insanları da eleştirmiyorum burada, bu gayet doğal ve beklenen bir süreç. Anormal olan şey benim yaptığım gibi olan şeyler.

Ancak şöyle olsaydı durum farklı olurdu. Göstericiler somut bir taleple çıksaydı meydanlara, somut bir beklentileri bir motivasyonları olsaydı bu hareketin gerçekten faydacı somut sonuçları olabilirdi.

Bu motivasyon veya somut talepler neler olabilirdi? Mesela İstanbul sözleşmesine geri dönüş. Şayet çok değil birkaç yüz kişilik bir gösterici grubu sadece bu motivasyonla meydanlara çıkmış olsaydı ve her ne olursa olsun gösteriler devam ettirselerdi yukarıdaki mekanik devre dışı kalacaktı ve kitle direniş katsayısına göre büyüyecekti. İktidarın da kitleyi yönetmesinin tek yolu onlarla uzlaşmak olacaktı. Bu da kitlenin talebinin(yani istanbul sözleşmesinin) tekrar yürürlüğe girmesi anlamına geliyor.

Bu yukarıda verdiğim örnek gibi her protesto gösterilerinin bir somut hedefi olmalı, böyle hedefler olmalı ki demokratik protesto eylemleri işe yarar bir demokrasi mekaniği olarak kalabilsin, somut faydacı sonuçlar üretebilsin.

Hedefler daha yukarıda olmalı, sokaktaki katillere psikopatları hedeflemek hiçbir işe yaramaz. Çünkü bunlar saymakla bitmez ve çözüm üretici önleyici faaliyetler yaratılması için o kadar da tetikleyici olmaz. Sadece geçici bir rahatlama sağlar, bir sağaltım oluşturur.

Şu anda halkın protesto gösterilerinde hedefleyebileceği birkaç somut konu var. Bunlar;

  • Göçmen problemi: Ne kadar göçmen var bilmiyoruz, bunların hangisi normal insan hangisi kafa kesen islamcı terörist bilmiyoruz. En azından hükümetten düzgün veri paylaşmasını ve sınır güvenliğini güçlendiren somut adımlar atılmasını talep edebilir halk.
  • Hukuk problemi: Bugün sokakta gördüğümüz suçluların, suç kesin olduğu halde dosyası kapatılan vakaların ana sorumlusu hukukçulardır. Suça bulaşan, suçluyu aklayan hukukçuların yargılanmasının önü açılmalıdır. Bu şu an inanılmaz zorlu bir süreç. Bu yüzden bu kadar rahat suç işleyebiliyor hakimler ve savcılar.
  • Kadın Cinayetleri: İşin sosyolojik, sosyoekonomik paydaşları için bir parantez açmakla beraber, bu konu için alınabilecek en öncelikli somut önleyici faaliyet İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönüştür. Halk sadece bu motivasyonla sokağa çıkmalıdır.

Ancak bu gösterilerin biçimlerinde de değişiklikler olması gerekiyor, yukarıda kısaca değindim ama tekrar etmekte fayda var. Protesto gösterilerinin enerjisi kesikli değil, sürekli bir enerjidir. Yani iki gün birer saatlik gösteri yaptığınızda iki saatlik değil iki günlük enerji tüketmiş olursunuz. Bu yüzden gösteriler her durumda devam etmeli, gösteri amaçlarına ulaşıncaya kadar diğer her şey, iş güç ikinci planda kalmalı. Bu durumda hem enerji tasarruflu kullanılır, hem de yeni katılımcılar sayesinde enerji stoğu devamlı beslenir.

Engeller

Yukarıda yazdığım üzere teknik olarak öyle çok kompleks çok fazla değişkeni olan bir model değil bu. Buraya kadar işin kolay kısmını yazdım, şimdi zor kısımlara geliyorum;

  • Öncü problemi: Bu hareketler öncülere ihtiyaç duyar ve mevcut durumda bilinen tüm öncüler dolaylı yollardan da olsa iktidarın bir parçası oldukları, ekonomik sebebler nedeniyle iktidara bağımlı oldukları için iktidar tarafından yönetilirler. Halkın yeni öncülere ihtiyacı var. Bu nasıl mümkün olabilir bilmiyorum ama benim umudum öğrenciler.
  • Politika problemi: Bu hareketler geniş halk kitlelerine ihtiyaç duyar. Yukarıda birkaç yüz kişi olarak verdiğim başlangıç kitlesi sürekli büyümek zorunda yüzbinleri aşmak zorundadır. Hareketin somut hedefi(örn: istanbul sözleşmesine dönüş) diğer insanları topluluğa katılmayı teşvik eder. Ancak geçmişi karanlık siyasi ideolojilerin öne çıkarak hareketi sahiplenmek istemesi de öcü görmüş gibi insanları kaçırır. Kitlenin fikir birliğine vardığı ana motivasyon parçalanır çünkü. Gezi’de olan şey de buydu biraz. Çünkü sağ sol veya dinci bir yapı fark etmez, geçmişi karanlık olan bir ideoloji o çamurları o pislikleri olduğu gibi oraya taşır.

Yani bu protesto gösterileri(teknik olarak) yeni öncülere ihtiyaç duyuyor ve anti-siyasi bir ek tamamlayıcı motivasyona ihtiyacı var.

İşin bu kısmı nasıl planlanabilir bilmiyorum. Ama son gösterilerde özellikle İTÜ ve YTÜ öğrencilerinin aldığı anti-siyasi tavır bu dediğim şeye çok benziyor. Nasıl başardılar bunu bilmiyorum ama arkadaşları tekrar tebrik etmek istiyorum ve selamlarımı iletiyorum buradan. Umarım bu akım devam eder.

Evrimsel psikolojik etkenler.

Bu başlık altında içeriğin politik kısmından uzaklaşıp biraz daha bilimsel tarafından bakacağım olaylara. Bu başlık protesto gösterisi yapan kitlenin enerjilerinin biçimiyle ilgili olacak.

Basit bir denklem, ilkel bir mekanik var. Uyaranlar vasıtasıyla dehşete, şiddete ne kadar maruz kalıyorsak o kadar protest duygularımız öne çıkıyor. Çünkü bilinç dışı olarak kendimizi tehdit altında hissediyoruz. Surlarda kesilen kızlar vakasında da olan buydu. Şiddeti yüksek bir dehşete maruz kaldık(kesilen kızın kafasını gördük, annenin feryatlarını işittik) ve bu güdü tetiklendi, enerji yüklendi ve tepkimizi gösterdik. Değişik yerlerden daha zayıf uyaranlar da geldi(diğer kadınların başına gelenler) ve bu güdüyü bir süre canlı tuttu. Ancak uyaranların devamı gelmediği için normale dönmeye başladık. Muhtemelen 1 hafta sonra unutulacak mesele.

Bir kız çocuğu tecavüz edilip asılmış mesela, adli vaka da kapatılmış. En az yukarıdaki örnek kadar dehşet verici bir konu. Ama bir uyaran yok. Ne fotoğraf var, ne video var, ne kızı can çekişirken gördük. Bu yüzden birkaç gün cılız cılız konuşulacak ve unutulacak. Keza bir Suriyeli tarafından aşırı doz uyuşturucu verilip tecavüz edilen iki çocuk vakası da aynı uyaran eksikliği problemi sebebiyle yeterince karşı tepki oluşturmadı.

Narin vakası neden böyle oldu o zaman diye soracak olursanız; sebep yine uyaranlar. Ancak bu kez temsil giriyor devreye ve konu sadece tehdit güdüsü değil, biraz daha karmaşık. Uyaranlar sosyal medya fenomenleri sayesinde replike ediliyor ve Narin’i tanıyoruz. Köylülerin siyasi ilişkileri ve karanlık geçmişlerinin yarattığı gizem ve merak duygusu da bu konuyu önceliklendirmemizi sağlıyor. 12 avukatı varmış mesela kerpiç evlerde yaşayan damda yatan köylülerin. Merak ediyor yani insan. Yani Narin aslında yine özne değil burada.

Bu uzun uzadıya yazılabilecek bir mesele, ama konudan sapmamak adına burada bitiriyorum örnekleri.

Yanlış anlaşılmak da istemiyorum. Bu son başlıktakileri yazma amacım Nietzsche tarzı bir karamsarlık veya bir tür tragedya yaratmak değil. Tam tersi, farkındalık. Zayıflıklarımızı zaaflarımızı onların farkına varabilirsek, onları anlayabilirsek çözülebiliriz çünkü. İlkelliğimizin, bayağılığımızın, basitliğimizin farkına varacağız, farkına varacağız ki bunları çözebilelim..

Umarım keyif alarak tükettiğiniz bir içerik olmuştur. Sizden gelenlere göre eklemeler yapabilir veya yeni bir şeyler yazabilirim konuyla ilgili. Herkese iyi hafta sonları.

--

--

Serdar Kuş
Serdar Kuş

Written by Serdar Kuş

Herkes herkesten sorumludur. Olmalıdır!

No responses yet