Mitoloji Edebiyat ve Özgür İrade
Merhaba, bu yazımı yaptığım şu sosyal medya paylaşımından sonra yazmaya karar verdim, zira konu biraz daha detaylı olabilecek şekilde üzerinde durulması gereken bir konu. Burada bu tweet içeriğini biraz daha açacağım;
Freud’un insan doğasını araştırırken mitoloji ve edebiyattan nasıl etkin bir şekilde faydalandığını biliyoruz kendisini biraz tanıyorsak şayet. Özellikle Karamazov Kardeşler ve Gradiva benim çok beğendiğim çok iyi örnekler. Freud pek çok teorisini geliştirken pek çok kurmacak mitolojik hikayeden faydalanmıştır. Bunlara kısaca bir paragraf değineyim istiyorum;
Freud, Yunan mitolojisindeki Oedipus hikayesinden esinlenerek Oedipus kompleksini geliştirmiştir. Narsisizm kavramı, Yunan mitolojisindeki Narcissus hikayesinden türetilmiştir. Yine Yunan mitolojisindeki tanrıları ve kavramları kullanarak yaşam (Eros) ve ölüm (Thanatos) içgüdülerini tanımlamıştır. Daha pek çok örnek verilebilir ama odağımızı dağıtmamak adına burada bırakabiliriz.
Aslında insan doğasını araştıran herkesin yolu bir süre sonra edebiyat ve mitolojiyle zorunlu olarak çelişir. O yüzden Freud örneğini versem de kendisi bir istisna değildir. Bunun böyle olmasının sebebiyse; edebiyat ve mitoloji gibi kurmaca hikayelerin “kurmaca” olamayacağı gerçeğinde yatar. Tüm kurgusal hikayeler zorunlu olarak insan doğasının kökündeki varoluş çatışmasının bir çıktısı olmak zorundadır. Yani hiçbir zaman bir kurmaca yazamayız aslında. Eser de ne kadar iyi olursa bu ilişki haritası o kadar net bir şekilde kendisini açığa çıkartır. Freud’un Dostoyevski sevdası da bu yüzdendir. Bu yüzden yarattığımız kurmaca hikayeler aslında bir kurmaca değil, birer temsildir. Temsil de gücünü kurmacanın sahip olduğu edebi kaliteden alır. Edebi kalite ne kadar güçlüyse, temsil de o kadar kuvvetlidir.
Özgür İrade sorunsalı
Ancak bunu böyle kabul edersek şayet, yani zihnimizde ürettiğimiz kurmacaların da öylesine kurmacalar olamayacağını, bilinçaltımızda işleyen matematiğin bir yansıması olabileceğini düşünürsek, ortaya büyük bir problem çıkıyor. Özgür irade burada tam olarak nerede?
Özgür irade denince hepimizin aklına, basitçe canımızın istediği gibi hareket edebilme yeteneği gelir muhtemelen. Bu bizi biz yapan şeydir, özerkliğimizdir. Ancak düşüncelerimiz bile kök bir matematiğin dışına çıkamazken bir özerklikten bahsedebilir miyiz? Bu bir tür yanılsama olabilir mi?
Hem evet hem hayır. Öyle özerkliğimiz sandığımız kadar geniş değil, hatta kendi özerkliğimizi kullanarak yapabileceğimiz şeyler de oldukça sınırlı. Ama bu yine de olumsuzlayıcı bir sonuç değil. Okudukça dediklerim daha anlaşılır olacaktır.
Antitez
Bir şey üzerinde düşünürken perspektifi iki zıt kutup arasında değiştirmeyi severim, tekrar öyle bir şey yapacağım. Şimdi bu yukarıdaki önermeye sert muhalif bir fikir üretelim: “Her şeyin, kurmacaların ve düşüncelerin bilinçaltının bir yansıması olduğunu öne sürmek biraz fazla iddialı olabilir mi? Öylesine yazılmış bir kurmaca, sırf sizin veya bir başkasının kafanızda kurduğunuz bir başka kurmaca sebebiyle, incelenen kurmacanın bilinçaltı ile olan ilişkisi doğrulanmış mı olacak? Daha fazla kanıtlara ihtiyaç yok mu? Bu otorite biraz dayanaksız değil mi?”
Oldukça sağlam bir antitez ürettik. Gerekçeler, kuşkular gayet yerinde. Şimdi bu sert muhalefete karşı fikirlerimi savunmak adına bir bilimkurgu hikayesinden faydalanacağım; Medeniyetin çok ilerlediği bir zamanda, insansı bir robot yaptığınızı düşünün. İnsanlar gibi akıllı, insansı bedeni olsun. Robotunuzu kodlarken de, her ne yaparsa yapsın, bu faaliyetlerin kendisine hizmet edecek, güvenliğini garantiye alacak faaliyetler olması gerektiği şeklindede bir çekirdek kodunuz var. Yani robotunuz kendi çıkarına olamayan hiçbir şey yapamıyor. Bu çekirdek kod da tıpkı bizim bilinçaltımız gibi robotumuzun erişemeyeceği bir yerde olsun.
Şimdi robotunuzdan sizin yazdığınız bu çekirdek kodun varlığını kanıtlamasını isteyin. Robotunuz bunu yapamayacaktır. Çünkü yazdığınız kod robotunuz için yanlışlanabilir değildir. Robotunuz çekirdek kodunuzun dışına çıkamayacağı için, çekirdek kodunuzun etkin olmadığı bir alanı zaten yoktur. Yani robotunuz nereden yola çıksa sürekli aynı kanıta ulaşacaktır, çünkü zaten başka hareket alanı yoktur. Ancak yanlışlanabilirlik ilkesi gereği robotumuzun ulaştığı veriler kanıt anlamına gelmez ve bu yüzden robotunuz çekirdek kodunun doğruluğunu onu yanlışlayamadığı için kanıtlayamaz.
İşte yukarıdaki önermenin ve genel olarak psikanalizin en çok eleştirildiği konu olan yanlışlanabilirlik meselesi böyle bir problemdir. Psikanaliz yanlışlanamaz, çünkü bilinçaltının(robotumuzdaki çekirdek kod buraya denk geliyor bizde) baskısından, oradaki matematiğin etkisinden hiçbir zaman kurtulamayız. Her ne araştırıyorsak araştıralım, yolumuzun sonu yine bir varoluşsal bir baskıya veya arzuya çıkar.
Bir başka örnekle buradaki problemi netleştirmek istiyorum; Birisi sizden nefes aldığınızı kanıtlamanızı ve bunu yanlışlanabilirlik ilkesine uygun olarak yapmanızı istediği zaman bunu şu şekilde yaparız. Önce nefes almaya başlarız, kaslarımız gerilir, ciğerlerimiz şişer, ardından nefesi veririz. En sonunda da nefesimizi tuttuğumuz bir yer olur. Bu sayede nefesin alma eylemimizi başından sonuna kadar deneyimleriz, bu sayede nefes alma faaliyetini uçtan uca tamamen kavramış oluruz. Ancak devamlı nefes alan bir yapımız olsaydı, hiç nefesimizi tutamasaydık veya aldığımız nefes kulaklarımızdan çıksaydı, nefesimizi tutamadığımız için yanlışlayamaz ve nefes aldığımızı kanıtlayamazdık. Çünkü sürecin başı ve sonu yok. Bunu biz de yapıyor olabiliriz veya bizim dışımızdaki doğanın kendisi de. Hangisi olduğunu kanıtlayamayız.
Belki de bir yolu olabilir!
Ancak bir iki istisna olabilir, hem robotumuz hem de biz çekirdek kodumuzun varlığını yanlışlayabiliriz. Burada insan ve yukarıda örneğini verdiğimiz robotumuz anlamın kendisini kullanarak kendi sınırlarının dışına çıkabilir. Robotunuz şayet kendisi için hiçbir anlam ifade etmeyen bir faaliyet yaparsa, bu faaliyet “her ne yaparsan yap kendine hizmet et”olarak kodladığınız çekirdek kodun sınırlarına takılmayacaktır. Çünkü faaliyet anlamsızdır, ne robotunuzun çıkarınadır ne de yararına. Robotunuz çekirdek kodunun varlığını sadece bu şekilde yanlışlayabilir. Robotunuzun yaptığı anlamsız faaliyette çekirdek kodun bir baskısı yoktur. Ama faaliyetin anlamı da yoktur. Bu çok büyük bir problem, aşağılarda geleceğiz tekrar.
Aynı şey insan için de geçerli. Şayet anlamsız bir faaliyet yaparsanız, örneğin cebinizde sürekli sizin için hiçbir anlamı olmayan bir nesne taşırsanız, ancak bu şekilde bilinçaltının baskısı altında olmadan bir şeyler yapmış olursunuz. Bu şekilde psikanalizi yanlışlayabilirsiniz. Çünkü bu eyleminizin bir anlamı yoktur, bilim insanları sizin bu anlamsız faaliyetinizi araştırken nihayet bilinçaltının olmadığı bir yere ulaşabilirler.
Ancak, bunu sürekli yapmaya devam edersek, hem robotumuz hem de biz bir süre sonra bozuluruz. Hem biz hem robotumuz bu bilgileri öylece sistemimizde tutamayız. Bilgiyi ya kullanabileceğimiz şekilde değiştireceğiz veya silmek zorundayız. Çünkü anlamsız veri işe yaramayan veridir, işe yaramayan veri ise sınırlı kaynaklar üzerinde oluşacak bir yük. Bilginin silinmesi pek kolay iş değil, o yüzden bu bilgiler içeride tekrar derlenmek zorundadır. Yani anlamsız gelen faaliyetleriniz size bir süre sonra anlamlı gelmek zorundadır. Anlam kazanıldığı anda, veriler kullanılabilir hale gelir ve yolunuz yine zorunlu olarak bilinçaltıyla, oradaki çekirdek kodlarla kesişir.
Bir üst paragraftaki iddialarımı da kolayca deneysel hale getirip doğrulayabilirsiniz. Bunun için anlamsız bir faaliyeti rutin olarak yapmaya başlayın. Mesela basit bir elbise düğmesi bulun ve her nereye giderseniz gidin bu düğmeyi cebinizde taşımaya başlayın. En çok bir ay veriyorum. Bu faaliyetiniz sizin için anlam kazanmak ve öylesine anlamsız yapılan bir faaliyet sınıfından çıkmak zorundadır. Bu anlam ama bir batıl inanç olur, ama algıda seçicilik sebebiyle gerçekleşen bir şey olur, ama patolojik bir şey olur, ama anlamın kendisi oluşur. Önemli olan şey sadece budur.
Özgür irade nasıl bir şey?
Buna yine yaptığımız robot üzerinden ilerleyerek örnek vereceğim. Yaptığımız robotun çekirdek kodunu biliyoruz, yani yapacağı eylemlerin, üreteceği düşüncelerin yaratmak zorunda olduğu anlamdan eminiz. Yani robotumuz her ne yapacaksa kendisine hizmet etmek zorunda. Şimdi elimizde şayet uber bir işlem gücü yoksa robotumuzun ne yapacağını kestiremeyiz. Kendi çıkarı için sizinle dost da olabilir veya sizi öldürmek de isteyebilir. Ama teorik olarak yeterince işlem gücünüz varsa, robotunuzun tam olarak ne yapacağını yüksek doğrulukla bilebilirsiniz. Yani bu açıdan sadece matematik.
Ancak tüm bunlar robotunuzun kodlarına hapsolmuş bir zavallı olduğu anlamına da gelmiyor. Aynı şey biz insanlar için de geçerli. Biz örneğini verdiğim robot gibi çekirdek kodumuzun farkında değiliz şimdilik. Bunun da çok sağlam gerekçeleri var. Ama bu yazının bağlamından çıkacağı için başka bir içeriğe ayırıyorum bu başlık altındaki meselelerin detaylarını.
Güncelleme: Şayet yukarıdaki konular ilginizi çektiyse, burada yazdığım bir kurmaca var. Bu konulara dolaylı yollardan değiniyorum. Ücretsiz indirip okuyabilirsiniz.