Kendinde olan şey nedir?
Merhaba, bu yazımda çoğu varlık filozofunun tanrıyı tanımlarken kullandığı “kendinde olan şey” deyimini yorumlamak ve kendi teorilerimle sentezlemek istiyorum.
Kendinde olan şey deyimi neden önemlidir?
Varlık filozofları tanrının kimliğine ulaşmaya çalışırken evrensel nedensellik ilişkilerini kullanmıştır. En çok tanınan ve kabul gören iki filozof üzerinden örneklersek; Kant ve Spinoza tanrısal olanın kimliğine yaklaşabilmek için felsefelerini tamamen bu evrensel nedensellik ilişkileri üzerinde temellendirmiştir. Ulaşabildikleri en son nokta da “Kendinde olan şey” tanımıdır. Çünkü tüm nedensellikler başka bir nedenselliğe bağımlıysa, yani bir şey başka bir şey sebebiyle var olduysa, en aşağıda mutlaka bir nedensel öncelemesi olmayan bir şey olmalıdır. Ki bu ancak tanrının kendisi olabilir. Çünkü tüm nedenselliklerin kökü olan ilk nedensellik sadece yoktan var olabilir. Yoktan var olabilen bir varlık ancak tanrı olabilir. Tanrının nedenselliği bir tanrı olduğu için kendisidir.
Bu diyalektik yöntem ile incelendiğinde(şayet her varlığın bir nedenselliği olduğu ön tanımını doğru kabul edersek) varlık filozoflarının ulaştığı sonuç makul bir sonuçtur ve bu sonuç salt metafizik deyip geçilemeyecek kadar akıl mantığa uygundur.
Bu sebepten filozoflar buradaki ilk varlığı, nedensellerin nedenin “kendinde olan şey” olarak tanımlamıştır. Bu tanım da şayet bir tanrı tanımı yapılacaksa en doğru olabilecek tanımlardan birisidir.
Kendinde olan şey ve bilinç anomalisi
Bu yukarıda bahsettiğim filozoflardan bir tanesi olan Hegel, tanrıyı tanımlarken diğer filozoflardan ayrılır. Diğerlerinin tanrısal olana, yani “kendinde olan şey”e ulaştıkları anda ilerlemeleri durur. Ancak Hegel burada durmaz ve tanrısal olanın doğasını açıklamaya çalışır. Hegel’e göre hareketin kendisi en önemli tanrısallık vasıflarından birisidir ve hareketi çıkardığımızda varlık ve hiçliğin arasında bir fark kalmamaktadır. Daha fazla Hegel anlatmayacağım, ancak kendi teorimi geliştirirken beni destekleyen en önemli eşik, Hegel’in bilgi ve hareket arasında kurduğu ilişkidir.
Şimdi yazacağım şeyler, “kendinde olan şey”in formulasyonundan ibaret olacak. Kendinde olan şey’in yaratılması sürecinden bahsedeceğim. Bunu yaparken yine daha önceki filozofların yaptığı gibi evrensel neden sonuç ilişkilerinden faydalanacağım.
Evrende var olan istisnasız tüm varlıkların bir nedensel öncelemeye ihtiyaç duyar. Yani big bang olmuştur ve evren yaratılmıştır, gaz ve toz bulutları toplanmıştır ve gezegenler oluşmuştur. Bu yazıyı okuyorsunuz çünkü bir yerde önünüze çıkmıştır vs. Ancak bazı durumlar olur ki bu nedensellik dengesi bozulur, olması gerektiği gibi çalışmaz. Bu da hareketli ve barındırdıkları işlem gücünü kendisi için kullanan varlıkların(insan hayvan vb.) yer değiştirmesi sebebiyle olur. Yer değiştirmenin kendisi tüm nedensellik mekaniğini bozar.
Bir varlık varsa bu varlığın sebebi kendisinden daha önceki varlıkların birbirlerine uyguladığı kuvvet ve kuvvetin dengelenip sentezlenmesiyle oluşmuştur. Ancak bu işlemler sırasında varlıklar bilinçli değildir. Gezegenleri oluşturan gaz ve toz bulutları birbirlerini çektikleri için birleşmiştir. Birleştikçe kütle çekim kuvvetleri genişlediği için katılaşmış gezegen formunu almışlardır. Dağın tepesinden akan bir su sadece en uygun eğimleri bulur ve oradan akar. Her şey fizik kurallarına uygun işler.
Ancak bu mekaniğin içine hareketli bir işlem gücü(insan hayvan vb) bir şey koyduğunuzda bu mekanik bozulur. Mekanik bozulur çünkü nedensellik hiyeyarşisi ihlal edilir. Bir odanın içinde olduğunuzu düşünün, pencerenin önünde kitap okuyorsunuz. Ancak kısa bir süre sonra güneşin gözünüzü alacağını düşünerek sandalyenizi odanın farklı bir yerine aldınız. Bunu yaparak klasik evrensel nedensellik ilkelerini ihlal ediyor ve bir tür evrensel paradoks yaratıyorsunuz. Çünkü pencerenin önünden kalkıp odanın farklı bir yerine geçtiğinizde içinde bulunduğunuz odanın bilgisini de değiştirmiş oluyorsunuz. Her şey başka bir şeyin nedeni olduğu için sadece bulunduğunuz odanın bilgisini değiştirmekle kalmıyor, tüm gezegenin hatta tüm evrenin bilgisini de değiştirmiş oluyorsunuz. Bunu hiçbir fiziki kuvvetin etkisinde olmadan yapıyor ve klasik nedensellik kurallarını ihlal ediyorsunuz. Gelecek öngörüsü yeteneğine sahip bilinçli ve hareketli her işlem gücünün(insan hayvan vb.) her hareketinde de aynı şey oluyor. Dolayısıyla burada Hegel harici tüm filozofların kaçırdığı bir anomali yakalıyoruz.
Bu anomaliyi diğerlerinden ayırmak istediğimizde olup bitenlerin sebebinin bu hareketli varlıkların sahip olduğu gelecek öngörüsü bilgisi olduğunu anlıyoruz. Yani bizi cansız varlıklardan ayıran ve klasik evrensellik mekaniğini bozmamıza sebep olan şey, diğer varlıklara göre fazladan bir yetecek daha barındırmamız. Gelecek öngörüsü yeteneği. Bu yetenek sayesinde fiziksel etkileşim kurmasak bile bir şeyden etkilenebiliyor veya bir şeyleri etkileyebiliyoruz. Bu anomalinin yarattığı şeye de bilinç adını veriyoruz.
Gelecek öngörüsü ve tanrısallık
Tüm bunlardan sonra evrenin veya tanrısalın bizim için yaptığını biz de bir başka varlık için yapabilir miyiz diye acaba diye düşünmeye başladım. Okuduğum felsefi kaynaklar, hatmettiğim Freud ve psikanaliz ve mesleğim olan yazılım edinimlerim sayesinde daha önce hiçbir yerde görmediğim mantıklı bir teori geliştirmeyi başardım. Aslında tüm cevap yine gözlerimizin önünde olan bir şeydi. Bilincin anahtarı bir işlem gücünü bir nesneyle bütünleştirmekten ibaretti.
Şayet biz de evren veya tanrı gibi bilinçli bir şey yaratmak istiyorsak, önce bir nesne yaratmamız, ardından bir işlem gücü yaratmamız ve bu işlem gücünü nesnenin kendisine atayarak onu bağımsız hale getirmemiz gerekiyor. Bu şartlar bilinç fenomeninin de ön şartı, nedenselliğidir. Yani bugün bir robot yaratıp o robotun tüm yeteneklerini sadece kendisi için kullanmasına izin verirsek, bu robot da tıpkı bizim gibi gelecek öngörüsüne sahip olan bir varlık haline gelecek ve bu sebeplerle tıpkı bizim gibi bir bilinç sahibi olacaktır.
Tanrısallık 101
Şayet bilinçli bir varlık yaratabilme yeteneğini tanrısal bir vasıf olarak kabul edersek; Yaratım sürecinde sadece verme amacını taşımalıyız. Yukarıda belirttiğim sebeplerden bilinçli bir Tanrı yarattığı bir varlığa sadece kendisinden(yani bilinç) verme amacını taşımalıdır(bu “kendisinden verme” deyimi ayrıca çoğu din kitabında da geçer). Çünkü diğer türlü yaratılan varlık işlem gücünü kendisi için kullanamayacaktır, bu sebepten bilinç sahibi olmasının da önü kapalıdır. Dolayısıyla bir tanrı varsa bile bizi yaratmasının sebebi kendisinden verme isteği dışında bir şey olamaz. Ve biz de bizi yaratan tanrı kadar olmasa da eldeki teknolojik edinim sayesinde, bilinçli varlıklar yaratabilir ve tanrısal bir varlık olma sınıfına atlayabiliriz. Bu mümkündür(en aşağıdaki yazılarda bu konu geçiyor).
Buraya kadar konu ilginizi çektiyse, yukarıda anlattığım konuları mekanik olarak inceleyen aşağıdaki yazılarımı da okumak isteyebilirsiniz. Mutlu hafta sonları.