İnsan bilgiye neden ihtiyaç duyar?

Serdar Kuş
3 min readApr 25, 2020

--

Merhaba. Pandemi sebebiyle şu ara eskiye göre daha fazla Youtube içerikleri izlemeye başladım. Evde yaptığım kızartma kokusunu atabilmek için kapıları camları açmış, bir yandan üşüyen ayaklarımı birbinine sürtmek suretiyle ısıtmaya çalışıyor, aynı zamanda takip ettiğim kanallardan birisi olan FluTv’de aşağıdaki içeriği izliyordum.

Videonun sonunda kısa bir sohbet oldu. Olay bilgi nedir, ne değildir, nasıl edinilir meselesine geldi. Bu meseleye değineceğim ben de. Bu arada kanalı tavsiye ederim, boş tırt içerikler değil. Hoca biraz Akp’li, kapitalist, burjuva. Ama olsun, oda insan.

Evet, gelelim sorumuza. İrdeleyeceğimiz konu başlıkları şöyle. Bilgi nedir? Bilgiye neden ihtiyaç duyarız? İnsanlar nasıl bilgiyi doğru kabul eder?

Bilgi nedir ve bilgiye neden ihtiyaç duyarız?

Bilgi, insanların gerçekliği algılayabilmesi,doğru yorumlayabilmesi ve bu sonuçlara göre pozisyon alabilmesi için gerekli olan girdilerdir. İstisnasız her bilgi bir gerçeklik ile ilişkili olmak zorundadır. Bir dağın deniz seviyesinden olan yüksekliği verisi de bir gerçeklik sonucudur, bir astroloğun baktığı fal da bir gerçeklik sonucudur. Bilgi verisi render edildiğinde pozisyon verisi oluşur. Örneğin bir dağın yüksekliğini öğrendiğinizde o dağa gidecekseniz ona göre giyinirsiniz, yiyecek alırsınız. Bir fal gelecekte başınıza gelebilecek iyi veya kötü bir şey geleceğini söylediğinde o sonucu olumsuz veya olumlu etkileyecek eylemler yaparsınız.

İnsanlar bilgiyi nasıl doğru kabul eder?

Bilgi iki şekilde insana iletilir. Birincisi bedenin antenleri yani algılar ile. Mesela suya elinizi soktuğunuzda onun sıcak veya soğuk olduğunu anlayabilirsiniz, bu bilgi duyularınız vasıtasıyla size aktarılır. Bu veri gerçek gerçekliğe en yakın, en doğru sayılabilecek gerçeklik girdisidir.

İkincisi ise referans algı veri kaynağı ile. Algılar sınırlıdır, ancak algıların erişimi olamayacağı başka gerçeklikler de var ve insan bunlara göre de pozisyon almak zorunda. Örneğin 1700'lü yıllarda bir şey olmuştur. Siz de öğrenci olduğunuz için orada ne olduğunu öğrenmek zorundasınız. Bunu iki şekilde yapabilirsiniz. Ya o tarihe, o konuma zaplayıp gözlerinizle görür kulaklarınız ile duyarsınız, veya birisi bunu size söyler.

Zamanda geri gidemiyorsunuz ama bu bilgiye göre de pozisyon almak zorundasınız. Ama duyularınızın verdiği gerçeklik verisine burada erişemiyorsunuz. Bu kez başka bir kaynağı gerçeklik verisi olarak kabul etmek zorundasınız.

Nedir bu başka kaynaklar? Bir hocanıza sorarsınız veya bir kitap okursunuz. Oradaki bilgiyi alırsınız ve duyularınızın verdiği bilgi gibi gerçeklik girdisi olarak kabul eder ve ona göre pozisyon alırsınız, başka bir seçeneğiniz yoktur çünkü.

Mesela çoğu kimse güneş sistemindeki gezegenleri teleskop ile gözlemlememiştir. Ama güneş sisteminde kaç gezegen olduğunu bilir, gezegenlerin fiziki özellikleri bilir. Bunları gerçek kabul eder. Birileri onların yerine bu gezegenleri gözlemlemiştir. Diğerlerinin yapması gereken tek şey bu referansı doğru kaynak olarak kabul etmektir. Yani ona inanmaktır.

İnanç ve gerçeklik

Yukarıda yazdıklarımdan anlaşılacağı üzere, tüm bunlar bizi acımasız bir gerçeğe çıkarıyor. Gerçeklik çoğu kere inanç ile ilişkilidir. Elimizi soktuğumuz su aslında sadece su olmayabilir, veya güvendiğimiz hocamız, güvendiğimiz bir kitap bize aslında olmayan bir şeyi olmuş gibi söyleyebilir. Ama elde asset olmadığı için bunlarla yetinmek zorundayız. İnanmak zorundayız, çünkü insan iddiasının aksine zayıf varlıklardır.

Bilgi verisi gerçeklik ile ilişkili olmak zorundadır. Bilgi verisinin yarattığı gerçeklik ise insanları pozisyon almaya iter. Neden pozisyon almak zorundayız derseniz aşağıdaki şemada açıklıyorum.

Buraya biraz Freud serpiştireceğim. Bilgi girdisi+gerçeklik algısı+posizyon eylemleri, insanları ölüm ihtimallerinden uzaklaştırmalı ve üreme ihtimallerine yakınlaştırması gerekmektedir. Ki bu iki kuvvet insanları yaşadıkları her gün, bir önceki güne göre daha fazla aksi yönde baskı uygular. Bu iki amacın ortak çıktısı ise üreme ve neslini devam ettirme ana görevinde birleşirler.

İnsanların bilgiye, gerçekliği algılamaya, gerçeklik algısına göre pozisyon almaya, sadece bu ömür boyu dengelemesi gereken iki kuvvet için ihtiyacı var. Ölümden uzaklaşmak, üremek. Tıpkı hayvanlar gibi. Evet bu da acımasız.

Güncelleme: Bir sonraki yazımda bu şemanın bir sonraki evresini yazacağım. Bu şemada şöyle bir anlamsızlık var. İnsan galip gelecek olanın belli olduğu halde neden sürekli ölümü kendisinden uzak tutmaya çalışır ve daha fazla üremek ister. Bir gün ölümün aradaki mesafeyi kapatacağını bildiği halde, bir gün artık seks yapmanın ve üremenin imkansız hale geleceğini bildiği halde, bunlar mutlak olduğu halde, neden? Neden ısrarla bunları yapmaya devam eder?

--

--

Serdar Kuş
Serdar Kuş

Written by Serdar Kuş

Herkes herkesten sorumludur. Olmalıdır!

No responses yet