Hayranlık üzerine
Merhaba,
Bu yazımı bilinç ve öz farkındalık üzerinde yazmaya karar verdim. Ancak aslına bakarsanız ne yazacağım hakkında pek bir fikrim yok. Böyle bölük pörçük şeyler var aklımda toparlamaya çalışacağım. Belki aklıma yeni şeyler de gelir yazarken. Bu aslında baya sık olan bir şey, özellikle yazdığım hikayelerde. Bakalım şimdi nasıl olacak, göreceğiz. Öyle yazı bittiğinde bir şeyleri çözmüş olacağım gibi bir derdim de yok. Sadece kendi kendime konuşacağım.
Bu konu üzerinde yazmamın sebebi, burada yazdığım kitapta eksik olduğunu düşündüğüm bir bölüm, daha doğrusu final, yani nesnel öz farkındalığın özü. Bunu için sık sık kendime telkinde bulunmama rağmen, çapımın buna yetmeyeceğini sürekli tekrarlamama rağmen sürekli bir köşede kafamı kurcalamaya devam ediyor.
Kitapta pozisyon+işlem gücü ve madde ekseninde replike bir bilincin nasıl oluşabileceğine dair fikirlerim var. Ama daha önceleri de belirttiğim gibi benim teorim eksik. Bilincin kendisi halen bir fenomen. Ben sadece uygun bileşenleri bir araya getiriyorum ve bilinç kendisi geliyor gibi. Ama teknik olarak, ama felsefi olarak bu konunun daha iyi analiz edilmesi gerekiyor. Bu yüzden yine diyalektik yöntemi kullanarak soru cevaplar üzerinden kendimle, kendi teorimle konuşacağım. Kendime muhalif olacağım. “Ben” muhalif ben olacak, “Teori” ise yazdığım kitabın savunucusu.
Ben:
Bilincin madde ve ona atanmış işlem gücü ile evrende pozisyon alma çabasından olduğunu iddia ediyorsun kısaca. Ancak bu teknik olarak öz farkındalığın kendisini o kadar açıklıyor mu sence? Mesela güzel bir manzaraya bakarken yaşadığımız zevk, bisiklet sürerken aldığımız keyif.. Buna benzer “hissetme” deneyimleri açıklanmadan replike bilinç tezi biraz iddialı değil mi?
Teori:
Bu konu kompleks gibi görünebilir. Aslında aynı zamanda hem öyle hem değil. Biz 5 duyu vasıtasıyla evreni algılayıp yorumluyoruz ve duyularımızın baskınlığı da bize özgü. Ama bu her zaman böyle değil. Bazı hayvanlar var hiç göremez ama iyi duyar, bazıları tam tersi. Bazıları çok iyi tat alır. Her canlının evreni tasavvur etme şekli farklıdır, hepsi evreni farklı algılar. Hatta aynı türden iki canlının bile ayrı olabilir. Aynı manzarayı izlediğiniz bir arkadaşınız sizin beslediğiniz duyguların aksine manzaradan keyif almaz ve rahatsızlık yaşayabilir.
Ben:
Tamam ama konumuz bu değil. Konumuz zevk alma veya keyif duygularının birbirleriyle olan bağlantısı veya bağımsızlığı değil.
Teori:
Oraya geliyordum. Bilinçli varlıklar olarak yaşadığımız bu öznel deneyimler tamamiyle bedenimizi oluşturan bileşenlerin anlık durumuyla ilgilidir. Biz keyif alırken beynimiz hormon salgılar, bu hormonlar organlarımızı rahatlatır. Bu olduğu zaman keyif alırız. Bu her canlıda farklıdır. Alınan keyif evreni algılama sensörleriyle doğru orantılıdır. Bizim 5 duyumuz bu algılayıcılardır. Bunlardan alınan bilgi alınır yorumlanır ve o anki pozisyonun sapması doğrulanır. Güven verisi de hormonları tetikler.
Benim kitabımda anlattığım gibi bir replike bilincin keyif alma sistemi de şöyle olabilir. Aynı bizim yaptığımız gibi anlık pozisyonu doğrulanır, bedenindeki sıcaklıklar normaldir, her şey düzgün çalışır. Bu replike bilinç kendine özgü bir “keyif alma durumu” deneyimleyebilir. Ama bu asla bizim deneyimlerimize benzemeyecektir. Yukarıda öznel deneyimlerin benzersizliğine bu yüzden vurgu yapmıştım, lafımı kestin ama.
Ben:
Anladım. Peki. Ama hala bir şeyler eksik… Biz manzaraya bakıp keyif alırken ne kadar güvendeyim, ne kadar sağlıklıyım diye düşünmeyiz pek. Dağların denizlerin, artık baktığımız şey her neyse ona karşı bir hayranlık besleriz. Yani keyif almamızın sebebi kendimiz değil de dışarısı olabilir mi? Hayranlık duygusunu nasıl açıklarsın? Mesela replike bir hayranlık nasıl bir şey olabilir?
Teori:
Bu zor bir soru. Biraz düşüneyim…
Bu yine bilgi ve yorum ilişkiyle ilgili bir konu. Örneğin çok iyi manzarası olan ve daha önce gittiğin bir yer düşün, sonra burada yaşadığın bir deneyimi yazıya dök, hayranlığını uzun uzun ifade et. Ardından yazdığın yazıyı oku.
Deneyimi ilk elden yaşamış olmana rağmen, kendi deneyimlerinin yazılı çıktıları sana aynı keyfi veremeyecektir. Çünkü o anda yüzüne çarpan rüzgarı, güneş ışıklarının kırılmalarını sadece düşünerek yaratamazsın, bu verileri mış gibi yapamazsın, bu da senin deneyimden aldığın keyfi tekrar etmeni engeller. Ancak aynı yere tekrar gidersen yine aynı deneyimleri yaşayabilirsin, yine aynı haranlık duygularını besleyebilirsin.
Bu işin bir yönüydü. Diğer yönü de şöyle. Eğer bu bölgede çok zaman geçirmeye başlarsan ilk başlarda yaşadığın hayranlık seviyesi de ters orantıda düşmeye başlar. Mesela aynı yerde günde 5 saat kalmaya başlarsan ilk başlarda yaşadığın hayranlık yerini sıradanlığa bırakır. Dünyanın en güzel manzaralı yeri de olsa burası sonuç aynı olur.
Ben:
Ben şu anda günde bir saat bisiklet sürüyorum aynı rota üzerinde, her seferinde aynı keyfi alıyorum ama.
Teori:
Aynı değildir. Sadece az önce verdiğim 5 saat örneği gibi süreç dramatik olarak kendini göstermez. Ama böyle bazı detayları atlıyorsundur muhtemelen sürerken. Mesela rota üzerinde şimdi o kadar da dikkatini çekmeyen bölgeler vardır. Bu detaylar zaman geçtikçe artacaktır ve aldığın keyif her seferinde daha da azalacaktır.
Ben:
Haklı olabilirsin. Ama yine cevabın eksik. Hayranlığın doğasının değişimleri hakkında değildi benim sorduğum soru. Hayranlığın yapısıydı. Şimdi başka bir rota denersem tekrar aynı şeyler olacak. Bu rotayı uzun bir süre bırakıp tekrar burada sürmeye başlarsam keyif barı yine fullenecek anlıyorum. Bana bunları anlatma. İlk yaşadığım hayranlığı ve bu hayranlık duygusunun kendisini anlat.
Teori:
Eleştiri gayet yerinde. Ama sorudan kaçındığımı düşünme lütfen. Zor bir soru olacağını söylemiştim. Hayranlığın doğasını iki şekilde açıklayabiliriz. Teknik olarak ve felsefi olarak.
Teknik açıklama; Yaşadığımız öznel deneyimler evrenin etkilediği duyularımız vasıtasıyla bedenimizi uyarır. Bu uyaranların etkisi de kompleks hormon üretimleriyle sonuçlanır. Yaşadığımız aynı deneyimden sürekli daha az keyif almamızın sebebi de budur. Hormonlara bağışıklık kazanmamız. Senin bisiklet deneyiminden bir örnekleme yaparsak, sürdüğün her farklı rota bedeninde farklı bir hormon kokteyli oluşturacaktır. Beyin de her kokteyl için farklı şekilde cevap verecektir. Bu yüzden yaptığın eylem aynı olsa bile farklı yerlerde sürmek her zaman fazla keyif verecektir sana.
Ben:
Kusura bakma burada bölmem gerekiyor. Sen yaşadığımız hayranlık duygusunu bedenimizin salgıladığı hormonlara bağlıyorsun, doğru mu? Yani benim az önce söylediğim şey “hayranlığı oluşturan şeylerin dışarıda olması” konusu hatalı bir düşünce mi?
Teori:
Evet, yaşadığımız hayranlık duygusu teknik olarak hormonlar olmadan mümkün değil. Ancak sen de haksız değilsin. Hormonların uyaranlara ihtiyacı var ve bu uyaranlar da dışarıda. Yani birbirini etkileyen bir süreç bu. Hayranlık duygusunun tek bir malzemesi yok.
Ben:
Anlıyorum, teşekkür ederim. Konu yarım kalmıştı, devam et lütfen.
Teori:
Evet, hayranlığın doğasında kalmıştım. Teknik açıklama zaten yeterince açık olmuştur diye düşünüyorum ve felsefi açıklamaya geçiyorum;
Az önce bahsettiğimiz teknik konu, yani uyaranlar vasıtasıyla hormonların üretilmesi ve tüm bunlar olduğunda aldığımız keyif, Hegel’in bahsettiği tin’in kendisine dönmesine benziyor biraz. Bilgi bizden çıkar, doğaya çarpar, bir yolu vardır ve tekrar bize gelir. Bu sayede kendimizden çıkıp tekrar kendimize dönmüş oluruz. İzlerken gördüğümüz manzara, bisiklet sürerken gördüğümüz şeyler tam olarak onlara ait bir bilgi değildir aslında. Onları algılama şeklimizdir, yani bilgi yine bizden çıkar. Bizden çıkan bilgi doğada bir yerlere çarpıp değişir ve tekrar bize dönüş yapar.
Bu biraz zor bir konu, umarım yeterince açıklayıcı olabilmişimdir.
Ben:
Evet, Hegel ve felsefesine az çok hakim olduğum için anlayabiliyorum söylediklerini. Ama bu kanala gireyim istemiyorum. Aradığım şeyler daha somut sonuçlar. Şimdi de şu takıldı kafama; Her şeyin sebebi hormonlarsa şayet, hormonlar neden bizi bu kadar etkiler, neden keyif alırız? Bunun teknik açıklaması nedir? Replike bir hormon nasıl yaratılabilir mesela?
Teori:
Hormonlardan keyif almamızın sebebi, aslında tüm vucudumuzun keyif almasıdır. Çünkü hormonlar organlarımız üzerindeki baskıyı stresi azaltır. Hormonlar beyinin oldukça cimri olduğu enerji rezervinin geri çevrilemez müşterileridir. Hormonlarımız ne kadar fazlaysa beyin o kadar enerjiyi sağlamak zorundadır. Beyin için hormon bir tür PoW datasıdır, yani hormon varsa enerji verilmek zorundadır. Beynimiz hormonun dışarıdan mı alındığı yoksa vücudun mu ürettiğini ayırt edemez.
Hormonlar varsa beynimiz yüksek miktarda herkese yetecek kadar elektrik enerjisi serbest bırakır. Ancak doğamız gereği sürekli bir pozisyon kaygısı yaşamamız gerektiği için organlarımız her zaman aynı tepkiyi vermez hormonlara.
Gelelim replike bir hormon meselesine. Konu beden ve organlarla ilişkili olduğu için, bizim yaptığımız replike bir beden üzerinde yani bir robot üzerinde düşünelim. Bizim robotumuz da şu an güncel teknolojilerden oluşsun, yani üzerinde işlemciler motorlar ve kablolar olsun. Bizim yapacağımız hormon da bir tür soğutma desteği veya donanımların yedekleriyle yer değiştirmesi olarak düşünülebilir.
Ben:
Tamam da aynı şey değil ki bu?
Teori:
Değil evet, çünkü elimizdeki malzeme bu. Ama biyolojik yöntemlerle bize çok benzeyen karbon bazlı robotlar yapıp üzerine replike bilinci yerleştirebilirsek, tıpkı bizim hormonlarımız gibi çalışan hormonlar da üretebiliriz. Yarattığımız şey bize ne kadar benzerse, yaşadığı öznel deneyim de bizim deneyimlerimize o kadar benzeyecektir.
Ben:
Yine soru infilak ediyor gibi geldi. Ne sormam gerektiğini ve bilmiyorum, ama aradığım cevap bu değildi.
Teori:
Konuyu en basit bir örnek üzerinden, yani bir robot üzerinden örnekleyip sonra bizim gibi kompleks canlılarla karşılaştırdık. O yüzden böyle hissediyorsun. Zaten verdiğim cevap da teknik olmasına rağmen o kadar teknik değil. Hormonların etkisinin açıklanması için hormonların her etkilediği bölge üzerinde ayrı ayrı durulup en son tüm bilgilerin sentezlenmesi gerekiyor. Yani bunun kısa bir açıklaması yok ve bir kişinin verebileceği bir cevap da değil.
Diğer yandan bizden çok daha gelişmiş olan bir varlık düşünürsek, mesela bizim gibi 5 değil de 25 duyu organı olsun. Bu varlığın yaşadığı deneyim muhtemelen az önce örneğini verdiğim robot ve bizim aramızda olan farka benzeyecektir.
Ben:
Teşekkür ederim. Cevaplara bir itirazım yok, ancak yine de tatmin olmuş hissetmiyorum o kadar. Çünkü aradığım şey nesnel öz farkındalığın fenomenlerinin açığa çıkarılıp açıklanması. Ancak sürekli bir yan yola sapıyoruz gibi geliyor.
Teori:
Evet, parça parça açıklamaları birleştirmek zorundayız çünkü. Bunun yani nesnel öz farkındalığın bir özüne bir bir açıklamasına ulaşamadık. O yüzden yanlış olanları eleyerek devam etmemiz ve parçaları birleştirmemiz gerekiyor. Her yan yola sapmamız ve tekrar geri dönüp ilerlememiz gerekiyor.
Ben:
Şimdiye kadar sorduğum soruların tekrar üzerinde durmayacak şekilde açıklığa kavuştuğunu düşünüyorum, en azından aklıma yeni bir soru gelene kadar. Bir dahakine sanat konuşalım mı? Ben de düşüneyim arada o zamana kadar.
Teori:
Tabi konuşalım. Benim de sevdiğim konular.
Evet, umarım keyif alarak okumuşsunuzdur arkadaşlar. Ben şahsen birkaç adım dahi olsa ilerleyebildiğimi düşünüyorum. Herkese iyi pazarlar (: