Empatinin mekaniği

Serdar Kuş
6 min readNov 19, 2022

--

Merhaba, bu yazımda artık olgunlaştığını düşündüğüm empati duygusu üzerinde yaptığım çalışmalar üzerine ayırmaya karar verdim.

Yine çoğu kere yaptığım gibi matematiksel indirgemelerle ilerleyeceğim. Empati duygusu evrim ve bilgi işleme kavramları arasında bir diyalektik kuracağım.

Empati duygusunun genel geçer tanımının ne olduğunu merak edecek olursak; bir öznenin(insan veya havyan) bir başkasının duygularını, içinde olduğu durum veya motivasyonlarını anlaması, içselleştirmesi demektir.

Biz insanlar üzerinden ilerlersek; bazılarına karşı bu duygu bağını oldukça kuvvetli kurabiliriz. Örneğin bir anne veya babanın çocuğuna duyduğu empati gibi. Aynı şey tersi için de geçerlidir. Yani çocuğun anne veya babasına kurduğu empati de kuvvetlidir. Bu tür empatilerin yoğunluğu akrabaların özneye uzaklığına göre doğru orantıda düşer. Örneğin anne baba kardeş gibi birinci derece akrabalara karşı hissedilen empati oldukça yoğundur. Ama hala dayı gibi ikinci derecedeki akrabalarda bu yoğunluk biraz düşer. Akrabalar uzaklaştıkça empati azalır, tamamen yabancı insanlara karşı hemen hemen yok olur. Bu standart olarak tüm canlılarda var olan bir evrimsel mekaniktir.

Ancak insanoğlunun geçtiği medeniyet basamaklarıyla birlikte beraber bu duygu bir üst paragrafta bahsettiğim sınırların dışına çıkmaya başlamıştır. Örneğin köleliğin veya ırkçılığın kaldırılmasının ardındaki motivasyon empati duygusunun kendisinden başkası değildir. Aradaki farkı anlamak için kutsal kitaplar üzerinden bir örnekleme verebiliriz. Bu güne kadar gelebilmiş kutsal kitapların hiçbirinde kölelik kurumsal olarak yerilmez. Bir takım iyileştirmeler vardır evet, ama kölelik hayatın bir parçasıdır. Çünkü o dönemler, hem köle sahipleri kölesine empati duyup vicdan azabı çekebilecek kadar bu duygu gelişmiş değildir, hem de köleler içinde bulundukları haksız durumu idrak edebilecek kadar akıllı değildir. Ne zaman ki köleler akıllandı ve direnç göstermeye başladı, diğerleri de bu yaptıklarının sebebini anlayabilmek için onları anlamaya ihtiyaç duydu.

Bu verdiğim örnekle birlikte empati mekaniğini biraz Foucault’un şiddet diyalektiğine bağlamak istiyorum. Köleleri anladık, çünkü uyguladığımız şiddet bir karşı şiddet oluşturdu. Şiddetin getirdiği saygınlıkla birlikte kölelerin ne hissettiğini anlama ihtiyacı duyduk. Tarihte geriye doğru gidersek bu hep böyle olmuştur. Birileri şiddetle ezilir veya kayrılır. Sonra bir gün ezilenler tarafından bir karşı şiddet doğar. Ardından şiddet özneleri birbirlerine empati kurar ve bir şiddetler dengelenir. Ne kadar geriye gidersek bu şiddet ve karşı şiddet de o kadar yıkıcıdır.

Gelişen iletişim teknolojileri, empati ve şiddet

Özellikle son 20 yıldır sıçrama yapan iletişim teknolojileriyle birlikte bu yukarıda örneklerini verdiğim diyalektikler de önemli ölçüde değişti. Bugün sosyal medya platformları sayesinde geçici de olsa, sokakta vahşice öldürülen birisine tıpkı birinci dereceden akrabamıza kurduğumuz empatiye benzer bir empati kurabiliyoruz ve şiddet öznesine bir karşı şiddet oluşturabiliyoruz. Bu yüzden artık lokal şiddetler potansiyel olarak bir global karşı şiddetle karşılaşabiliyor.

Şiddet ve saygı ilişkisini kısa bir örnekle açıklamak istiyorum.Bir kadın kendisine şiddet uygulayan kocasını mahkemeye versin ve mahkeme de adamı serbest bıraksın. Bu sene pek çok örneğini yaşadığımız bir vaka. Burada mahkeme heyeti mağdura yeteri kadar empati kuramamış ve zanlıyı serbest bırakmıştır. Empati kuramamıştır çünkü mağdura saygı duymuyorlardır. Ancak sosyal medya üzerinden gelen karşı şiddet kendilerini korkutmuş ve mağdurun hakkı olan saygınlığı kendisine vermiştir. Sonra zanlı tekrar tutuklanır, mağdur sahip olduğu şiddet sayesinde eskisinden çok daha önemlidir. Bu yüzden empati artık bir zorunluluktur.

Bu örneğini verdiğim sosyal medya vakalarında zalimin şiddetine karşı yaratılan karşı şiddet de sevginin yarattığı bir şiddettir. Bu mekanik yukarılarda verdiğim kölelik örneğinden farklıdır. Burada karşı şiddeti oluşturan özneler zalimin şiddetine maruz kalmamıştır. Ancak izlediği görüntüler duyduğu sesler vb. uyaranlarla mazlum ile empati kurmuş karşı şiddeti yaratmıştır. Tıpkı çocuğunuza zarar veren birisini gördüğünüzde aldığınız tavır gibi.

Bir empati yoksunluğu durumu olan milliyetçilik duygusu üzerinden girmek istiyorum. Milliyetçilik kavramını burada geniş bir tanım olarak kullanacağım. Bir üst paragrafta verdiğim örnekte mazlumun kimliğinin önemi bir milliyetçi için ilk sıradadır. İzlediği videoda mazlum kendi milliyetindeyse daha çok kızar, üzülür, daha fazla empati kurar. Ama mazlum karşıt görüşlü bir milliyetçiyse durum daha farklıdır. Örnek olarak içinde bulunduğumuz sene içinde bir Suriyeli kadın kocası tarafından vahşice öldürülmüştü. Kadının kimsesi yoktu ve cenazesi ortada kalmıştı. Kadın hakları STK’lardan bir tanesi aksiyon almamıştı.

Yani empati tıpkı ilk başlarda verdiğim anne-baba ve akrabalık ilişkisi gibi toplumsal olarak da makro ölçekli benzer bir bağa sahiptir. Yanı başımızdaki İran’da olan bitenlere karşı olan tutumumuz üzerinden örnekleri genişletebiliriz. Ancak iletişim teknolojileri geliştikçe, üçüncü kişi özneleri olarak bu verilere maruz kaldıkça bu akrabalık çemberi de günden güne artacaktır. Tıpkı sosyal medya üzerinden gördüğümüz şeylere 5 yıl önce aynı tepkiyi vermediğimiz ama şimdi farklı davrandığımız gibi.

Empati ve bilgi işleme ilişkisi

Bir üstte bahsettiğim değişimin sebebi de bilgi işleme yeteneğinin artıştır. Ne kadar zalim öznenin şiddetine eylemsiz üçüncü kişi olarak maruz kalırsak o kadar bu verileri işleyecek ve o kadar bu zalim şiddetin yaratacağı potansiyel tehlikelerin farkında olup önlem alma ihtiyacı hissedeceğiz.

Tüm bunları matematiksel olarak ifade etmek istersek; “ortam verisi işleme yeteneği” olarak bir indirgeme yapabiliriz. Ortam verisi işleme yeteneğimiz arttıkça maruz kaldığımız ortamı dengelemeye yönelik güdülere sahip olacak ve bu güdülerin yarattığı eylemlerde bulunacağız. Nerede bir orantısız şiddet varsa o kadar karşı şiddet yaratarak dengeleyeceğiz.

Daha yüksek bilgi işleme!

Buraya kadar empati duygusunun geçirdiği tarihsel gelişimden ve şu an içinde bulunduğu evrimsel son durumdan bahsettim. Şimdi ise bir beyin fırtınası yaratıp biraz ileriki seviyeleri aktarmak istiyorum elimden geldiğince.

Bir üst başlıkta verdiğim ortam verisi işleme yeteneğimiz şimdiye göre 1000 kat artarsa ne olur? Herkese her canlıya tıpkı birinci derece akrabalarımız gibi empati kurabildiğimizi düşünelim. Bu her ne kadar bir beyin fırtınası olsa da zor bir challenge ve örnekleme yapabileceğimiz şeyler de hatalı olabilir. Bu yüzde a priori tanımlarda bulunacağım ve bir tanrı metaforu üzerinden gideceğim. Tevrat’ta okuduğum(yanılmıyorsam, talmud veya kabala da olabilir), Tanrı’nın Musa’ya “Beni görürsen yaşayamazsın” sözü üzerinden gideceğim.

Neden Tevrat derseniz; Rakibi olabilecek diğer kitaplarda önemli figürler, böyle sütten çıkmış ak kaşık gibi tasfir edilir. Yani bu kaynakların sadece politik propaganda malzemesi olduğunu zaten okurken anlıyorsunuz. Ama Tevrat başkasının karısına sulanan peygamberi çatır çatır yazar. Kıyaslayabileceğimiz diğer kitaplara göre çok daha az politik doğruculuk barındırır, bu yüzden benim için Tevrat emsallerine göre daha güvenilir bir kaynaktır.

Bu tanrımız, verdiğimiz isim sebebiyle yukarıda verdiğim özellikleri barındırmak zorundadır. Yani empati yeteneği olabilecek en üst seviyede olmalıdır. Bu da empati yeteneği sayesinde aynı anda hem kendisi hem de öteki olabilme yeteneğidir. Tanrı Musa’ya “Beni görürsen yaşayamazsın” demiştir çünkü Musa maruz kalacağı yeteneği işleyebilecek kadar gelişmiş bir varlık değildir.

Empati duygusu üzerinde çalıştığımı söylemiştim. Şimdi de başlıktaki konuyla bağlantılı olabilecek, benim yaşadığım bir deneyimi anlatmak istiyorum.

Kendi öz empati duygumu yükseltmek için egzersizler yapmaya başlamıştım. Amacım bir süre sonra bu verileri inceleyip bir gözlem yapmaktı. Tanrısallığın neye benzediğini, nasıl bir duygu olduğunu merak ediyordum açıkçası ve bunu öğrenmek için bundan iyi bir yöntem olamazdı. Bu egzersizler için de kendimi bir başkası olarak düşündüğüm meditasyonlar yapmaya başladım. Bu başkaları da hayali karakterler değil, izlediğim programdaki veya yanımdan gelip geçen insanlardı. Bu egzersizler sırasında iki önemli eşikten geçtim. İlkincisi ilk başlarken kendimi bırakmak oldu, ikincisi bir karşı cins üzerinde aynı şeyi yapmaya çalışırken oldu. Başlarda cinsiyet özellikleri sebebiyle kadınlara istediğim seviyede bir empati kurmakta oldukça zorlandım.

Ama birkaç ay sonra kadını erkeği, hayvanı ağacı hepsinde istediğim seviyelere gelmiştim. Kendimi bir başkası gibi, bir hayvan gibi, bir ağaç gibi düşünebiliyordum ve bu gerçekten onları anlamamı daha kolaylaştırıyordu. Ancak bu türlü türlü sorunları beraberinde getirmişti. Empati aynı zamanda empati duyulan kişinin yaşadığı travmalarına veya barındırdığı potansiyel kötülüğe de erişmek anlamına geliyordu. Bunlarla yüzleşmek ağır gelince egzersizleri bıraktım. Modern kültürde empat deniyormuş bu semptomları taşıyanlara.

Bu süreçte geçirdiğim bir deneyim tam anlamıyla şok ediciydi. Starbucks’da kahve içerken bir iki saniyeliğine de olsa o an gözümün görebildiği herkesin yerine geçmiştim. Yanımda sohbet eden adam gibi elimi kahveme uzatmış, barista kız gibi yoğunluktan bunalmış, yanımdaki köpek gibi masanın üzerindeki pastaya karşı kuvvetli bir iştah hissetmiştim. Hatta rüzgarın ne tarafa hangi şiddette eseceğini, az ilerideki ağacın hangi yapraklarının hangi açıyla hareketleneceğini tam olarak biliyordum. Bu toplam bir iki saniye sürmüştü. Aslında o an tam olarak istediğim şeyi başarmıştım, ama öz kimliğim tamamen parçalanmıştı. Bu bir iki kez daha tekrarlandı, ama diğerlerinin etkisi ilkincisi kadar şoke edici olmamıştı. Tekrar eski halime dönebilmek için uzun bir süre uzun kardiyo egzersizleri yapmak zorunda kalmıştım. Spor her derde deva.

Buradan şuna bağlayacağım. Tanrı Musa’ya gerçekten öyle bir şey dedi mi bilmiyorum ama, beynimiz etrafı sarılı bir süper bilgisayar gibi ve istersek gazı verip kapasiteyi arttırabiliyoruz. Sorduğumuz sorunun cevabı ise; evet empati sayesinde ortam verisi işleme yeteneğimizi binlerce kat arttırabiliriz. Ancak biz tanrı değiliz, bu yüzden bu durumda bütünlüğümüz tehlikeye giriyor. Bu konu üzerine fazla gitmemeli ve topu evrime havale etmeliyiz. O işini bilir.

Herkese iyi hafta sonları.

--

--

Serdar Kuş
Serdar Kuş

Written by Serdar Kuş

Herkes herkesten sorumludur. Olmalıdır!

No responses yet