Dil felsefesi ve bilim
Merhaba, bu yazımı dilbilim konusu üzerinde ayırmaya karar verdim. Dil konusu benim de kekemelik problemi yaşamam sebebiyle uzun bir süredir ilgilendiğim ve araştırmalar yaptığım bir mesele.
Araştırmalarım uzun yıllarımı aldı. Ancak ne kadar araştırırsam o kadar batağa saplandığımı hissediyordum. Şimdi konu hakkında kim ne demiş, kimler neyi iddia etmiş konusuna girip sizleri sıkmak istemiyorum. Ancak kimi okuduysam hepsinin kendi perspektiflerine göre tutarlı olabilecek iddiaları vardı. Hangi filozofu hangi bilim insanını takip etmem gerektiği konusunda gerçekten hiçbir fikrim yoktu. Sadece önüme ne çıkarsa okuyordum ve günün birinde kendi ilerlemem gereken yolu, takip etmem gereken filozofu veya bilim insanını bulacağımı inanıyordum. Ancak bu eşik bir türlü gelmedi. Ta ki kendi analitik varlık teorimi üretene kadar.
Teorimin açıklaması kısaca şu şekilde; Yaptığımız eylemler, aklımızdaki düşünceler bir yerden bir yere bilgi taşıyarak pozisyonlar üretmemize sebep olacak şekilde döngüsel bir süreçleri vardı. Bu sayede biyolojik donanımlarımızın evrilmesini beklemek zorunda olmadan kendi kendimizi yükseltebiliyor ve daha fazla veri işleme yeteneği kazanabiliyorduk. Daha fazla veri işleme yeteneği de daha fazla hayatta kalma olasılığı anlamına geliyordu. Temel kodlarımız aşağı yukarı böyleydi. Aşağıda daha fazla bilgi alabileceğiniz bir iki yazımı bırakıyorum.
Dilin bu döngüsel sürecin içerisindeki önemi de oldukça büyüktü. Çünkü dil kendi başına hem bir bilgi taşıyıcısı olabilme hem de bir veritabanı olabilme özellikleri barındırıyordu. Bu sayede her bir döngüde öncekine göre daha fazla veri işlemek zorunda olmamıza rağmen bu engeli dil vasıtasıyla datayı kapsülleyerek aşıyorduk.
Tüm bunlardan sonra dil üzerinde tekrar düşünmeye başladım ve dilin mekaniğinin, cümleleri araştırmanın dış etkenler olmadan ne kadar anlamsız olduğunun farkına vardım. Çünkü dil nihayetinde bir veri taşıyıcısı ve veritabanıdır. Her eyleme geçtiği yer de amaçlanan pozisyon verisine göre değişkenlik gösterebilirdi. Bir cümle söylenirken amaçlanan pozisyon cümle içinde değişime uğrayabileceği için aynı cümlenin başlangıç ve bitiş motivasyonu çok farklı şeyler olabilirdi. Yani cümlenin içindeki kelimelerin birbiriyle olan bağlantısı bile güvenilir değildi. Bu sebepten bir cümle paterni çıkarabilmek imkansıza yakındı. Çünkü aralarındaki ilişki cümlenin kendisiyle değil pozisyonla ilgiliydi.
Örneğin çok korktuğumuz anlarda pek çoğumuz çığlık atarız. Bu çığlık atma eylemi hem bir bilgi taşır hem de pozisyon verisi çıktısı verir. Çünkü çığlık atmak aynı zamanda bir saldırıdır. Tehdit olarak gördüğümüz her neyse x süre zaman onu durdurur. Biz de bu zaman aralığı içerisinde kendimizi korumak için pozisyon alırız. Kaçarız veya ellerimizle başımızı korumaya çalışırız.
Bu verdiğim örnekte sadece tek veya birkaç harf çıkartırız. Şimdi bu çığlık atma eyleminden sadece kendisine odaklanarak bir anlam çıkarmaya çalışırsak bir batağa saplanırız. Çünkü çığlıklar her kültürde her dilde değişkenlik gösterebilir, tonu farklı olabilir vs. Sonuç olarak sadece çığlığın kendisinden hiçbir anlam çıkmaz.
İddiam o ki, bu durum dilin tamamı için böyledir. Dillerden tarihi öğrenebiliriz, antropolojik malzemeler çıkarabiliriz, evrimi daha iyi anlayabiliriz. Ancak yeni felsefi teoriler üretmemiz yeni olabilecek bilimsel keşifler yapabilmemiz imkansızdır. Odaklanmamız gereken şey bilgi taşınması ve pozisyon arasındaki nedenselliğin kendisidir. Dil sadece bu sürecin benzinidir.
Bu sebeplerden yaşamış olduğum kekemelik probleminde dilin kendisine odaklanmayı bıraktım. Bilginin taşınması ve replike edilmesiyle pozisyon verisi üretilmesi süreci arasında bir tür senkron problemi yaşandığından neredeyse eminim. Ancak bu ayarı nasıl düzeltebileceğim konusunda henüz bir fikrim yok (:
Yukarıda içeriğini verdiğim teorinin bir gün beni ünlü yapacağına eminim. Umarım görebilecek kadar yaşarım. Çünkü insanın doğası hakkında, hatta bilinç hakkında cevapsız tek bir şey kalmıyor. İnsan gibi akıllı türleri de kapsayan tüm canlı varlıklara ait bir tür “her şeyin teorisi” gibi. Aynı şekilde şu an bir fenomen olarak tanımlayabileceğimiz bilinç meselesi de bu teori sayesinde gayet mantıklı bir şekilde sayısal olarak ifade edilebilir hale geliyor. Matematiksel olarak e=mc2 gibi bir denklem kurmak istesek bunu her döngüde kendisini büyüten bir denklem olarak ifade edebiliriz. (F(gelecek)=(I(bilgi)+P(pozisyon)=F+=(F) gibi. İlgili linkleri aşağıya bırakıyorum. Mutlu pazarlar.