Bilgi Tasarımı

Serdar Kuş
4 min readNov 7, 2021

--

Merhaba. Bu yazımda “bilgi tasarımı” ismini verdiğim bir metodolojiden ve gereksinimlerinden bahsedeceğim. İnternette arattığım zaman aynı isimde bir konsept buldum. Türkçe kaynak yok gibi bir şey. Birkaç akademisyen ve teorisyene rastladım. Kaynakların hiçbirini henüz okumadım. Belki de aynı şeylerden bahsedeceğim, bilmiyorum.

Bilgi nedir ve neden tasarlanması gereklidir?

Tüm bilgileri tek bir çatı, tek bir tanım altında toplamak gerekirse “Bilgi şeylerin yaşamış olduğu deneyimlerdir” diyebiliriz. Her bilgi bir deneyim barındırır. Canlı yada cansız bir şey bir şeyi deneyimler ve bu bilgi olur.

Şimdi (tüm bilgiler için geçerli olacak şekilde) bilgi nasıl aktarılır, bu işlemin mekaniği nedir kısaca bundan bahsedeyim.

1- Şayet bilgi başkalarına aktarılmak isteniyorsa istisnasız tasarlanmak zorundadır. Bu ama görsel bir uyarıcı ile, ama yazılı bir uyarıcı ile, ama duyumsal bir uyarıcı ile, bazen de hepsi aynı anda kullanılarak yapılır. Bir kitap sadece yazılı bir uyarıcıdır, bir belgesel hem yazılı, hem işitsel hem de görsel uyarıcılar barındırabilir. Kesin olan konu, bu uyarıcıların beş duyudan en az birini kullanmak zorunda olmalarıdır.

2- Bilgi alıcısı uyaranlara göre bilgiyi beyninde yeniden yaratır. Uyarıcı etki ne kadar fazla duyu üzerinde etkiliyse bu kopyalama işlemi o kadar başarılı olur. Mesela bir kitap okurken okuduğunuz “Alice sinirle yerden bir taş alıp denize fırlattı” cümlesinin eksik kalan duyumsal kısımlarını siz yaratırsınız. Yani beyninizde ortamı, denizi sahili yaratırsınız, Alice’i yaratırsınız, en son yazılan eylemi yani denize taş atma eylemini yaratırsınız. Büyük ihtimalle yazarın kafasındaki ortam ve Alice sizin yarattıklarınız ile çok farklı olacaktır. Yani bilgi yazılı bir şekilde aktarılırken hem büyük bir yıkıma uğrar, hem de yeni özgün bir versiyonu yaratılır. Aktarım bu şekilde tamamlanır.

3- Bir bilginin kusursuza yakın olarak aktarılabilmesi için bilgi alıcısının bilgi aktarıcısının yaşadığı deneyimin aynısını yaşaması, şayet bilinçli bir varlıksa aynı duyguları yaşaması gerekmektedir. Çünkü deneyimin kendisi de aslında simülasyon yoluyla yaratılır. Örneğin elimizi soğuk suya soktuğumuz zaman elimiz üşür ve ıslanır, bunu görürüz, suyun sesini duyarız. Ama elimizdeki deride nano boyutlardaki bakterilerde neler yaşanıyor bilemeyiz. Çünkü bunları algılayamayız. Kısaca gerçek deneyime tam anlamıyla erişemeyiz. Uyaranlarımız vasıtasıyla yeni bir bilgi yaratırız.

Problem

Problem şu ki, bilgi hızla artı, ancak bilginin yeniden yaratılması zorunluluğu gereği insanın bilgi işleme gücü bilginin hacmini karşılayamayacak duruma geldi ve her geçen gün de bu makas artıyor. İnsan ömrü geçmiş bilgileri işleyebilecek kadar uzun değil. Ancak bu bilgilerin de bir şekilde işlevli olması gerekiyor.

Medeniyet olarak bu probleme bulduğumuz “tasarımsal” çözüm bilgileri sınıflara ayırmak oldu. Bir insanın ömrü boyunca ne kadar bilgi işleyebileceği hesaplanıp bilgi yığını parçalara ayrıldı ve herkes işbirliği yaparak bilgi ağacını beslemeye devam etti.

Ancak bu çözüm olduğu kadar da problem haline gelmeye başladı. Çünkü denge kaybolmaya başladı. Bir ağaç düşünün, birisinin dalları birbirine yakın, birisinin de böyle orantısız bir genişliği var, dallar birbirinden uzak. Günümüzde ulaştığımız bilgi tasarımı ağacı biraz buna benziyor.

Kendi yaptığım işten örnek verirsem “yazılım” denilen bir bilgi dalı ve bir sürü de alt dalları var. Ancak bu dallar çoğu zaman “sistem” “donanım” gibi dallara yaklaşmak zorunda. Ancak bilginin tasarımı bu dallara uzak olduğu için, yani bir yazılım bilgisi dalında sistem ve donanım bilgisi yetersiz verildiği için bir problemin çözülmesi olması gerekenden çok daha uzun sürebiliyor. Bu fizik için de böyle, mühendislik için de böyle. Avukatlar için de böyle(bakın hukuk demiyorum).

Dalların birbirinden uzak olması, bir diğer dallardan birisinin işlevsiz kaldığı anda sağlam dalların da etkisiz kalması riskini barındırıyor. Örneğin bir doktorun kullandığı elektronik alet bozulduğunda bir tamirci bulunana kadar çoğu doktor çöp oluyor. Ancak deneyimli bir doktor gerektiğinde makinelere bağımlı olmadan da bir şekilde müdahalesini yapabiliyor, tamamiyle etkisiz kalmıyor. Deneyimli deneyimsiz ayrımı da bu “tasarım hatasının” bir sonucu. Deneyimli doktor yaşadığı tecrübeler vasıtasıyla(plansız da olsa) daha fazla uyaran tarafından uyarıldığı için tecrübesiz doktora göre daha fazla bilgiye sahiptir.

Medeniyet bu tasarım hatalarını gruplayarak çözüme ulaşmaya çalışılıyor, ki oldukça mantıklı. Mesela asistan, doçent, profesör gibi gruplamalar yapılarak. Çünkü deneyimin kendisi de bilgi yaratılması anlamına geliyor. Ancak deneyimlerin yarattıkları bilgiler hakkında mikro düzeyde matematiksel karşılığı olan detaylı bilgimiz yok. Hangi deneyim hangi uyaran vasıtasıyla, hangi koşullarda nasıl bir bilgi aktarıyor bilmiyoruz, matematiksel olarak formüle edemiyoruz.

Çözüm nedir?

Bilmiyorum (: Ama kesin olan şu ki yukarıda bilginin yaratılması üzerine verdiğim tüm bilgiler için geçerli olabilecek “bilginin yaratılması” tanımı gibi, tüm bilgiler için geçerli olabilecek bir “bilgi aktarım” tanımı yapılması ve standardının geliştirilmesi gerekiyor. Tüm bilgiler için geçerli olabilecek bir formülün bulunması gerekiyor. Bilgi aktarımı sürecinde hangi uyaranın nasıl bir etkisi olabileceğini hesaplamak gerekiyor.

Felsefe ne olacak?

Felsefe doğası sebebiyle çoğu duyusal uyarandan yoksundur. Dolayısıyla yukarıda verdiğim duyusal uyaranların arttırıldığı bir aktarım modeli, bir bilgi tasarımı felsefe özelinde mümkün değildir. Ancak felsefi metinler kendi içlerinde daha keskin gruplamalar yaparak bu problemi aşabilir. Örneğin bir konuyu işlerken “Tanım” “Problem” “Önerme” gruplandırması gibi. Bunları yapanlar var, Spinoza gibi, Descartes gibi. Bazı felsefi metinlerde çoğu kere şaşırıyorum bu sebepten, yazar bir tanım mı yapıyor, önerme mi yapıyor belli değil.

--

--

Serdar Kuş
Serdar Kuş

Written by Serdar Kuş

Herkes herkesten sorumludur. Olmalıdır!

No responses yet